Anneliğe yeni adım atanlar için uzman uyarısı
Anneler Günü yaklaşırken, ilk kez anne olan kadınların yaşadığı psikolojik değişimler gündeme geldi.
Uzman Klinik Psikolog Aybeniz Yıldırım, anneliğe geçiş sürecinde yaşanan duygusal dalgalanmalara dikkat çekerek, destek sistemlerinin bu süreçteki önemini vurguladı.
Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Tıp Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Aybeniz Yıldırım, anneliğin bireysel ve zamana yayılan bir yolculuk olduğunu ifade ederek, hormonal değişimlerin genellikle doğumdan sonraki ilk 2-3 haftada kendini gösterdiğini belirtti.
“Hormonal değişimle gelen duygusal dalgalanmalar, genellikle ilk 2-3 haftada kendini gösterir.” diyen Yıldırım, bu süreçte toplumsal baskıların etkisine de dikkat çekti.
Yıldırım, anneliğin zamanla ve deneyimle öğrenilen bir süreç olduğunu dile getirerek, “Kadınlar, bu süreçte bazı aşamalardan geçebiliyor. Önce şok yaşayabiliyorlar. Belirsizlikle beraber, bazen yetersizlik hissi ve kaygıları artabiliyor. Sonrasında alışma ve rutin oluşturma süreci, ardından da kendilik duygusunun yeniden inşası, bağlanma ve aidiyet hissi gelişebiliyor. Ama bu süreç her kadında farklı hızda ve farklı sırayla da yaşanabiliyor.” ifadelerini kullandı.
İlk kez anne olanların yaşadığı duyguların oldukça çeşitli olduğuna dikkat çeken Yıldırım, “Yaygın olarak sevinç, heyecan, kaygı, yetersizlik, suçluluk, yalnızlık, yoğun sevgi, bazen sevgi eksikliğini görebiliyoruz. Burada her kadının çok bireysel bir sürecinden bahsediyoruz. Bir genelleme yapmak çok doğru olmasa da hormonal değişimle gelen duygusal dalgalanmalar, genellikle ilk 2-3 haftada kendini gösterir. Destek alınmasını önerebileceğimiz zamanlar; uzun süreli ağlama nöbetleri, yoğun uykusuzluk ve iştahsızlık, bebeğe veya kendine zarar verme düşünceleri gibi postpartum depresyon belirtileri olarak öne çıkıyor.” dedi.
Anneliğin biyolojik ve psikolojik yönlerine de değinen Yıldırım, doğum ve emzirme sürecinde artan oksitosin hormonunun annelik davranışlarını desteklediğini belirtti.
“Biyolojik açıdan bakıldığında oksitosin hormonunun doğum ve emzirme sürecinde artması, annelik davranışlarını destekliyor. Bu bir tür hazır olma hali yaratabiliyor.” şeklinde konuştu.
Yıldırım, “İyi anne olmayı zaman içinde de öğrenmek mümkün diyebiliriz. Doğar doğmaz annelik hissinin başladığı düşüncesi her kadın için her zaman geçerli değildir. Kişiden kişiye bireysel süreçlerde değişkenlik gösterebilir. Bazı anneler doğumla birlikte yoğun bir bağ hissederken, bazılarında bu haftalar hatta aylar sonra da gelişebiliyor. Bu durum tamamen normal. Yani bir kadının yeterli ya da yetersiz bir anne olduğunu göstermiyor.” sözleriyle her annenin kendi yolculuğunu yaşadığını vurguladı.
Toplumsal beklentilerin yarattığı baskıya da dikkat çeken Yıldırım, “Bu aslında toplum tarafından yönetilen bir algı. Bu tanım, tamamıyla gerçek dışı ve kadınlar üzerinde büyük bir baskı da yaratıyor. Kadınlar hem anne hem birey hem de eş olabilirler.” diyerek, ‘iyi anne’ tanımının esnek ve kapsayıcı olması gerektiğini belirtti.
Yıldırım, annelerin yalnız olmadıklarını hissetmelerinin önemine değinerek, “Winnicott, psikoloji alanında der ki, ‘Yeterince iyi anne kavramına göre anne kusursuz olmak zorunda değil. Sadece çocuğun temel ihtiyacını karşılayan, duygusal olarak ulaşılabilir bir anne olmak yeterli.’ Tabii ki günümüz dünyası sosyal medyada da özellikle vurgulanan ideal anne kavgası da kişinin suçluluk duygusunu körükleyebiliyor.” ifadelerini kullandı.
Doğum sonrası depresyonun etkileri konusunda da uyarılarda bulunan Yıldırım, “Evet, postpartum depresyon, annenin bebekle duygusal bağ kurmasını zorlaştırabiliyor. Annenin bebeğe karşı ilgisiz olması, suçluluk hissetmesi, bakım verme isteğinin azalması gibi belirtiler görülebiliyor. Bu noktada psikolojik destek almak önemli bir adım. Gerekirse psikiyatri desteği ile ilaç desteğinin alınması ve burada destek sistemi dediğimiz eş, aile desteği, genel anlamda ‘sen yalnız değilsin’ mesajının verilmesi çok çok kıymetli.” dedi.