Bu bağ her şeyi değiştiriyor
Bebekle anne arasında kurulan duygusal bağın, daha doğum gerçekleşmeden anne karnında başladığını belirten uzmanlar, bu ilişkinin bebeğin dünyayı algılama biçimi üzerinde kalıcı etkiler yarattığını ifade ediyor.
Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, annenin doğumdan sonraki ruh halinin bu bağı güçlendirebileceği gibi zayıflatabileceğini de belirtiyor.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, 2 Mayıs Dünya Bebek Günü kapsamında yaptığı açıklamada, anne-bebek bağının ilk göz teması, temas, şefkat ve sevgiyle şekillendiğini vurguladı. Ülkü, “Annenin ruhsal durumu, özellikle doğum sonrası dönemde, bebek üzerinde belirleyici bir etkiye sahip. Doğum sonrası depresyon, anksiyete bozuklukları gibi ruhsal sorunlar, annenin bebeğiyle kuracağı bağın niteliğini zayıflatabilir.” diyerek bu sürecin hassasiyetine dikkat çekti.
İLK TEMAS BAĞIN TEMELİNİ OLUŞTURUYOR
İlk temasın bağın temelini oluşturduğunu dile getiren Ülkü, “Bu bağ annenin bebeğine karşı gösterdiği sıcaklık, şefkat, temas, ses tonu ve duygusal varlığıyla şekillenir. Özellikle yaşamın ilk yılında bebeğin temel güven duygusu bu ilişkiyle gelişir.” ifadelerini kullandı.
Bebeklerin, kelimeleri bilmeseler dahi annelerinin duygularını hissettiklerini söyleyen Ülkü, “Bebekler doğuştan gelen bir yetiyle, bakım veren kişinin ses tonundaki değişimleri, yüz ifadelerini ve dokunuşlarını algılar. Annenin sakinliği, stresli ya da huzurlu oluşu, kalp atış hızına ve solunumuna yansır. Bebek de bunu duyusal yollarla deneyimler.” dedi.
Araştırmaların, annenin yüksek kortizol seviyesinin bebekte de benzer stres tepkileri oluşturduğunu ortaya koyduğunu hatırlatan Ülkü, “Yani anne ne hissediyorsa, bebek bir şekilde onun iç dünyasını bedensel ve duygusal olarak yansıtır.” açıklamasında bulundu.
ANNENİN RUHSAL DURUMU ÖNEMLİ
Annenin ruhsal durumunun, bebeğin duygusal gelişimini doğrudan etkileyebileceğine dikkat çeken Ülkü, “Depresyondaki bir annenin yüz ifadesi daha az değişken olur, bebekle göz teması kurmakta zorlanabilir, bebeğin ihtiyaçlarına yanıt veremez hale gelebilir.” dedi. Bu durumun ise ilerleyen dönemde bebekte güvensizlik, huzursuzluk, aşırı ağlama gibi tepkilere yol açabileceğini, uzun vadede de sosyal ve duygusal gelişimi olumsuz etkileyebileceğini ifade etti.
Mükemmel anne olma baskısına karşı duran Ülkü, psikolojide “yeterince iyi anne” kavramına vurgu yaparak, “Sağlıklı bir bağ kurmak için mükemmel olmak gerekmez. Yani, annenin hatasız olması değil, bebeğin sinyallerine duyarlı, tutarlı ve sevgi dolu şekilde yanıt vermesi önemlidir.” dedi.
Anne ile bebek arasındaki güvenli ilişkinin küçük ama düzenli davranışlarla güçlendiğini kaydeden Ülkü, “Bebeğin ağlamasına duyarlı olmak, sarılma, emzirme, kucaklama gibi fiziksel temas, göz teması kurmak, bebekle konuşmak, şarkı söylemek, mimikler kullanmak, bebeği izlemek, onun tempo ve ihtiyaçlarına göre davranmak gerekir.” ifadelerini kullandı.
Zorlu yaşam koşullarının anneliği zaman zaman zorlaştırabileceğini belirten Ülkü, “Yoğun stres, ekonomik zorluklar, ilişki sorunları ya da kişisel travmalar anneliği zorlaştırabilir. Bu durumda annenin yapabileceği en kıymetli şey, kendine destek aramak ve kendini suçlamamaktır.” dedi.
“Uçaklardaki ‘önce kendi oksijen maskenizi takın’ uyarısı, çocuklarımızı koruyabilmek için önce kendi nefesimize sahip çıkmamız gerektiğini hatırlatır.” diyen Ülkü, sözlerini şu şekilde tamamladı:
“Bir anne, duygusal ve fiziksel olarak tükenmişse, bebeğine tam anlamıyla var olamaz. Bu yüzden annenin kendine şefkatle yaklaşması, ihtiyaçlarını fark etmesi ve destek alması sadece kendisi için değil, bebeği için de çok kıymetlidir. Unutulmamalıdır ki, annenin kendine iyi bakması, bebeğine de iyi bakabilmesinin ön koşuludur.”