Bu hafta davet üzerine Kadifekale’deydim. Çocukluk yıllarımın en gizemli, en esrarengiz ve bir o kadar da tehlikeli semti. Kadifekale Yaşatma ve Kalkındırma Derneği Başkanı Salih Erkek ve İzmir basınından arkadaşlarla yemekli bir toplantı, toplantı sonrasında ise karış karış gezdik kaleyi.
Kadifekale, İstanbul’un Galata’sı gibi. İzmir’in gözü konumunda.360 derece İzmir’i izleme fırsatı olan, yıllarca İzmir’in ilk yerleşim yeri olan Kadifekale’yi Agoraya bağlayan su sarnıçlara ev sahipliği yapmış bir yer.
Kadifekale Yaşatma ve Kalkındırma Derneği tam 23 yıl önce Salih Erkek tarafından kurulmuş. Çok emek vermiş, çok çile çekmiş Kadifekale için. Hatta sağlığını bile buraları güzelleştirmek, yaşatmak ve buranın adını duyurmak için sağlığını bile kaybetmiş.
İzmir 9 Eylül’de kurtulduğunda Kadifekale’nin burçlarına bayrağı ilk 3. Kafkas Tümeni Süvari Bölüğü'nden Asteğmen Besim Bey çekmiş. Günümüzde ise Salih Erkek, Ticaret Odası ile İzmir’in en büyük Türk Bayrağını bu surlara o çekmiş.
Çok üzülüyor, çok içerliyor şu andaki duruma. Turizm ve yerel yönetimler tarafından sahiplenmemesi kahrediyor kendisini. Hem iktidara hem de muhalefete kırgın. Onlara sesleniyor sessizce. Spor sahasının Gençlik Spor Bakanlığınca sahiplenmemesine, AK Parti Konak İlçe Başkanının buraya yeterince önem vermediğine, Belediyenin buraya kayıtsız kaldığını anlattı bizlere elinde bastonu ile. Bir yandan tedavi görüyor fakat buralar onu o kadar heyecanlandırıyor ki, buraları bize anlatmak için bizden önde yürüyor.
Mimarlık öğrencisi genç bir kızımız ile tanıştık burada. Yıllar önce üniversitede bir ödevi için geldiği Kadifekale’de yolu Salih Erkek’le kesişmiş. Kızımızın elinde yeterince kaynak olmadığı için Salih ağabey anlatmış ona tüm Kadifekale’yi. Ve bir proje çıkmış ortaya. Agora’dan Kadifekale’ye teleferik projesi. Heyecanlı bir şekilde dinledim. Teknik kısımlarını bilemem ama İzmir için muazzam bir proje olacağı aşikâr.
Uzun bir zamandır Kadifekale ile alakalı kaynakları, belgeleri derliyordum. Gün bu gündür dedim kendi kendime. Salih Erkek’in daveti ile de derlediğim kaynakları da sizinle paylaşıp bu haftaki yazımı sonlandırmak istiyorum.
MÖ. 4. yüzyılın sonunda Büyük İskender tarafından, Pagos (Kadifekale) eteklerindeki kuruluyor. Aslında Bergama Kalesi’nin sahibi Kraliçe Kaydefa tarafından Büyük İskender’in korkusundan yapmış.
Makedonya Kralı İskender’in Anadolu'da Perslere karşı ilk zaferi olan Granykos Savaşı’ndan sonra Smyrna'ya uğruyor. İskender’in avlanmak üzere geldiği Pagos (Kadifekale) Tepesi eteklerinde, Nemesisler Tapınağı kutsal alanında bir pınarın başında ve bir çınar ağacının altında uykuya dalıp rüyasında gördüğü iki Nemesis’in (Öç Tanrıçaları) ondan burada bir kent kurmasını ve halkın buraya göç etmesini ve “Kutsal Meles’in ötesindeki Pagos tepesinde (Kadifekale) oturacak olanlar eskisine göre üç dört kat mutlu olacaklardır.” Dediği rivayet edilir.
Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde bile geçer Kadifekale. Orada KAHR kalesi olarak bahseder ve ‘’Bu mezkûr yukarı kalenin, batıya nazır bir demir kanadı, kuvvetli bir kapısı vardır. O kapıya taşradan içeri girilecek mahallinde, sağ tarafındaki kulenin iki adam uzunluğundaki yüksek yerimde, bir küçük kemer altında, beyaz mermerden Kaydefa ananın bir sureti vardır. İnsan baktığında canlı zannedip hayran kalır; ne tarafa gitsen ol tarafa baktığını sanırsın. Tebessüm etsen onun da tebessüm ettiğini, ağlasan ağladığını sanırsın. Ve bu kale kapısından elli adım uzaktaki kapı önünde ibret verici bir ağaç bulunmaktadır. Yeryüzünde o kadar yer gezdim, o şekilde tuhaf bir ağaç görmedim. Çitlembik ağacına benziyor amma bundan öyle bir halis yağ çıkar ki yetmiş iki derde devadır. Yapraklarının yaradılışı benzersizdir. Amma Yanvan-ı Yunan tarihinde "Kaydefa Ana kendi eliyle dikmiştir" diye yazmaktadır. Hakka ki filizleri nice bin yıl yaşamış olan ağacın işaretini verir; hala daha taptazedir. Hıristiyanlar bir tane kuru yaprağı için bin taze can verirler. Kimse bilmez ki neylerler. Bu denli görülesi, bambaşka bir ağaçtır.’’ Diye uzun uzadıya bahseder.
Mesela Gavur İzmir lafı bile o zamanlarda, Kadifekale dışında yaşayan kesimleri anlatmak için kullanılan bir terim olmuş. Şöyle ki; 1320'lerde Aydınoğlu Mehmet Bey, Kadifekale'yi almış; oğlu Umur Bey de ‘Aşağı Kale' adıyla anılan 'Liman Kalesi'ni ele geçirmiştir. Türkler İzmir’i ilk böyle almışlardı. Fakat daha sonra Haçlılar, 1344'te baskın yaparak orta çağdaki adıyla 'San Pietro Hisarı'nı (Liman Kalesi) alıp tersaneleri yakınca, Türkler Kadifekale'ye çekilmişlerdi. O yüzden, yukarıdaki Kadifekale'de oturan Müslüman Türkler, sahildeki iç limanı koruyan 'Liman Kale' gavurların elinde diye çok üzülmüşler, aşağıdaki kısımlara hep 'Gavur İzmir' demişler; bu San Pietro Hisarı'na da 'Gavur İzmir Kalesi' adını takmışlardı.
Cumhuriyet dönemi öncesinde Kadifekale çevresinde çoğunlukla Müslüman Türklerin yaşadığı, daha sonraların da ise Girit adasından gelenlerin yerleştiği ve üzüm bağları, meşhur bakla tarlaları olan bir yermiş. Su olmadığı için kadınlar erkeklerle birlikte Yeşildere’ye çamaşır yıkamaya gidermiş. Semte ilk olarak Erzurumlular, Konyalılar, Tokatlılar ve 1970’lerde Mardinlilerin yerleşmiş.
Buraya, Belediye hizmetleri 1964-1973 yılları arasında Osman Kibar zamanında gelmeye başlamış, 1973-1980 yılları arasında İhsan Alyanak döneminde tapular dağıtılmış, Burhan Özfatura zamanında ise hız kazanmıştır. PTT, İş Bankası, Halk Bankası, Tansaş, düğün salonu, top sahası açılmış, yollar da ışıklandırılmış.
Kadifekale bir tarihtir. Yeniden keşfini bekleyen bir istiridyedir. Neler anlatıyor, nelere tanıklık etmiş bilmek istemez misiniz?
Kadifekale in çalıştay, sempozyum hatta bir komisyon bile kurulmalı. Önce yerelde başlayan, sonra Ankara’ya uzanan bir komisyon.
Tarık Buğra’nın, İzmir’in kurtuluşunu anlattığı kitabında Hüseyin Avni Paşa’nın söylediği bir söz vardır: "İzmir'i bir görsem ya Rabbim. Kadifekale'de bir çay içsem de öyle ölsem.’’ İşte böyle bir yer burası.