Bir süredir hemen hemen her hafta önünden geçtiğim Kemeraltı’nın tarihi yerlerini araştırdığımda çok ilginç bilgilere ulaştım. Kent arşivleri, makaleler ve çeşitli yazılı kaynaklardan derlediğim bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şimdiki lüks otellerin olmadığı, Kemeraltı’nda en sık uğranılan konaklama yerleri olan Meserret, Gaffar zade ve Ragıp Paşa otelleri ilk dikkatimi çeken yerler.
Kemeraltı Camisinin tam karşısında olan oteli ve 1926 yılında Atatürk'e yapılması planlanan suikast için Gaffar zade Oteli'nin önündeki dönemecin seçildiğini, buradaki kavşakta dönmek için yavaşlayacak olan Mustafa Kemal Paşa'nın otomobiline; Ziya Hurşit Bey'in kaldığı Gaffar zade Oteli ve Gürcü Yusuf ile Laz İsmail'in bulunduğu otelin altındaki berber dükkânından ateş edilecek ve bomba atılacaktı. Yakalanan failler ve Ziya Hurşit Paşa’nın bu otelin önünde idam edildiğini biliyor muydunuz?
İzmir'e yıllar boyu en iyi yabancı filmleri sunan şimdilerde sahnelerinde konserler verilen, tiyatro oyunları oynanan bir gösteri yeri olan Elhamra’nın, İzmir Suikastı için kurulan mahkeme olduğu ve idam kararlarının burada verildiğini biliyor muydunuz?
Peki yanındaki İzmir Belediyesi'nce çok katlı otoparkının inşa edilmeden önce yerinde cezaevi olduğunu?
Konu İzmir Suikastına gelmişken ile derlediğim bilgi notlarını da sizinle paylaşmak isterim
Hükûmete olağanüstü yetkiler veren Takrir-i Sükûn yasası ile Kasım 1924 ortalarında dinsel başkaldırılar tehlikesine karşı Başbakan İsmet İnönü, sıkıyönetim ilan edilmesini istedi. Ancak Mecliste bu isteğini kabul ettiremeyince istifa etti ve yerine ılımlı kişiliğiyle tanınan Fethi Okyar başbakanlığa getirildi. 1925 Şubat ortalarında Şeyh Said İsyanı patlak verince, Doğu Anadolu Bölgesi'nde hemen sıkıyönetim ilan edildi. Fethi Bey düşürüldü ve İsmet Paşa 3 Mart'ta yeni hükûmeti kurdu. Yeni hükûmet ilk iş olarak Takrir-i Sükûn Yasası'nı Meclisten geçirdi.
4 Mart 1925'te çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu'na dayanılarak muhalif basın susturulmuş, Tevhid-i Efkar, Tanin, Vatan, Aydınlık ve Orak Çekiç gazeteleri kapatılmıştır.17 Kasım 1924'te kurulan ve bünyesinde bazı eski İttihat ve Terakki Cemiyeti üyelerini barındıran Kâzım Karabekir Paşa başkanlığındaki Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası da "dinî hislere gönderme yaparak isyanı desteklediği" gerekçesiyle 3 Haziran 1925'te kapatılmıştı.
1926 yılında ise İzmir Suikastı ihbarı ile başlayan süreçte, gerekli tahkikatlar yapıldıktan sonra ismi geçenler tutuklanmıştır. Tutuklananlar arasında Kurtuluş Savaşı'nda yer alan Kâzım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa, Cafer Tayyar Paşa, Bekir Sami Bey, Rüştü Paşa, Refet Paşa ile eski Maliye bakanı Cavit Bey de vardı.
Duruşmalar Elhamra Sineması salonunda başladı. İstiklâl Mahkemesi heyetinin başkanlığını Afyonkarahisar Milletvekili Kel Ali yaptı. Zanlılar, doğrudan suikastta görev alanlar, suikastı hazırlayıp kışkırtanlar, suikasta doğrudan katılmayan ancak Türk inkılabına ve Mustafa Kemal Paşa'ya karşı olan eski İttihatçılar ve kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası üyeleri ve paşalar olmak üzere dört gruba ayrılarak yargılandı. İzmir’de 15 kişi idam edildi. Ankara’daki davada ise 4 kişi idam edildi.
Şeyh Sait ayaklanması ve İzmir Suikastı, birbirini izleyen olaylardır. Bu iki olaydan sonra devrimlerin yolu açılmış; devrimler, tek parti yönetimi ile uygulanmıştır. Olayların bu açıdan incelenmesi gerekmekteydi. (Uğur Mumcu-Gazi Paşa’ya Suikast kitabından)
Asılanların hepsi Mustafa Kemal Paşa’nın silah arkadaşları, Samsun’a beraber gittikleri, Erzurum başta olmak üzere tüm konferanslara beraber gittikleri ve işin en ilginç tarafı İttihat Terakki’nin kurucuları, üyeleri olmasıdır. Bana en hayret veren kısmı ise İttihat Terakki mensupları tarafından öldürülen 8 gazeteci, birçok devlet adamı varken ve Babı Ali Baskınını yapan üyelerinin bunlardan ceza almaktan yırtıp, İzmir suikastından idam edilmeleri.
Sonuç: Beşer zulmeder ama kader adalet eder.
Kazım Karabekir hatıralarını anlattığı kitabında ‘’Tarih, kendisinden ders almayanlar için feci sayfalar açar. Bizde de zafer edildikten sonra bir takım yeni insanlar, yeni hedeflere varmak için bizi yediler.’’ Der. Uğur Mumcu bu ifadeyi ‘’Gazi Paşa ve Kel Ali başkanlığındaki İstiklal Mahkemesi, Terakkiperver Cumhuriyet Partisi lideri Kâzım Karabekir ile parti kurucusu arkadaşlarının tutuklanıp cezalandırılmalarını istiyorlardı. İhtilal evlatlarını yemeye başlamıştı.’’ Diyerek destekler.
İstiklal Mahkemesi Başkanı Ali Bey, açık açık söylemişti: İstiklal Mahkemesi, kanıtlara göre değil “şahsi kanaate” dayanarak hüküm verecektir. Hariciye Vekili Tevfik Rüştü ise ağlamaklı bir yüzle Gazi Paşanın yanına sokulup- Asmanız şart mıydı? Diye sorar. Paşada, duygularını belli etmeyen bir sesle cevap verir -Şarttı. Ben onları asmasam, onlar beni asacaktı!
Tarihe "keşke bu olaylar olmasaydı" mantığı ile bakılmaz. Bu olaylar yaşanmış; doğru ve yanlış yönleriyle artık geçmişte kalmıştır; yeniden yaşamaya ve sonuçları değiştirmeye olanak yoktur. Önemli olan, bütün yönleriyle inceleyerek bu olaylardan kalıcı dersler çıkarmaktır.
Bu olayları gereğince inceleyebiliyor muyuz? Bu olaylardan gereken sonuçları çıkarabiliyor muyuz? Önemli olan budur! (Uğur Mumcu)
Geçmişi iyi bil, günümüzle kıyas et, parçaları ve işaretleri birleştir. Sonrasında bunları analiz yapıp süzgecinden geçir. Kuruması için güneşte beklet, al sana gerçekler…