Tuğrul Emre Kaya

Sırrı Süreyya'nın Sırrı

Tuğrul Emre Kaya

90’lı yıllarda hep savunduğum bir söz vardı, “Ne zaman Teşvikiye Camisi’nden şehit cenazesi kalkar, Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilirse o zaman terör biter.” Evet, halen aynı noktadayım, şehit evindeki bayrak, Nişantaşı sokaklarında dalgalanırsa, terörün, tüm siyasi ve ticari destekleri biter. İşte bu sırrı keşfetmişti rahmetli Sırrı Süreyya. O yüzden bir eli sanat camiasında, bir ayağı mecliste, diğer ayağı da Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daydı.

Babam sosyalist, annem Nurcu derken güldürüyor ama bir yandan siyaset biliminin öğretemeyeceği bir ders veriyordu. Hep öyle değil miydi zaten Sırrı Süreyya? Nüktedandı ama gülme eylemi bir anda düşünmeye sevk ediyordu insanda.

Her ne kadar zıt ve tezat gibi görünse de aslında anne ve babasının ulaşmayı düşündüğü, savundukları aynıdır. Bunu harmanlamıştı Sırrı Süreyya.
Said Nursi’de eserlerinde Kur'an’ı Kerimin meal ve tefsirini yaparken; adalet, eşitlik, yardımlaşma ve yoksula destek olma gibi değerleri öne çıkarır. İktisat Risalesi, Ramazan ve Şükür Risalelerinde bolca örnekler verir. Kur’an’da zaten toplumsal adalet, yoksulun gözetilmesi, servetin biriktirilmemesi gibi konular sıklıkla işlenir. Hep savunduğum bir tezdir, İzm’ler İslam’ın tam yaşanmaması nedeniyle ortaya çıkmıştır. İşte bu sırda Sırrı Süreyya’nın sırlarından birisiydi.

Sırrı Süreyya Önder ile sadece bir siyasetçiyi değil, aynı zamanda bir hikâye anlatıcısını, bir barış savunucusunu ve yüzümüzü güldüren bir dostu uğurladık Sırrı Süreyya, hayatı boyunca toplumu kuşatan, insanları bir araya getiren ve en zor anlarda bile mizahın gücüyle umut veren bir isimdi.  
O, sadece kürsülerde değil, sokaklarda, meydanlarda ve sinema perdesinde de halkın sesi oldu. Barış için mücadele etti, adalet için söz söyledi, insanlık için kalem oynattı. Ve bunu yaparken, yüzümüzde bir tebessüm bırakmayı da ihmal etmedi.  

Onun kelimeleri, bazen bir şiir gibi yumuşak, bazen de bir taşlama gibi sertti; ama her zaman samimiydi. Barış için attığı adımlar, onun yüreğinin büyüklüğünü gösteriyordu. "Barışın emekçisiyiz, hamalıyız" derken, bu yolun ne kadar zorlu olduğunu biliyordu. Ancak o, inandığı yoldan asla sapmadı. Zaman zaman dünya görüşünü zorlayan durumlarla karşılaştığında bile, tercihini hep barıştan yana koyduğunu ifade etti.

Mizahı, onun en güçlü silahlarından biriydi. Siyasetin sert dilini, esprileriyle yumuşatır; insanları güldürerek düşündürürdü. Bu yönüyle, sadece bir politikacı değil, aynı zamanda bir halk anlatıcısıydı. Sırrı Süreyya Önder'in ardından, onun barışa olan inancı ve mizahi yaklaşımıyla dolu anılar kaldı.

Belki barışın geleceği heyecandan, belki pamuk ipliğine bağlı sürecin stresinden kalbi dayanmadı bu sürece. Musa Anter’in ‘’Bizim bereketimiz Nil gibidir ama biz Dicle ve Fırat'ız." Dediği gibi, bu coğrafyanın Kürtleri Dicle ise Türkleri Fırat’tır. Laz’ıyla, Çerkes’i ile Nil gibiyiz. İşte bu bizim bereketimiz.

Rahmet ve Minnet ile…
 

Yazarın Diğer Yazıları