Prof. Dr. M. Bülent Ertuğrul

Antibiyotik Direnci III

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Antibiyotik direnci ile ilgili bu son yazıda yüzyılın ortalarında insanlığı bekleyen ve aslında günümüzde de ciddi bir sorun olarak yaşadığımız bu konuda neler yapabileceğimize ana başlıkları ile değinmek istiyorum. Sorun aslında yüzyılın başında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yoğun olarak gündeme getirildi ve DSÖ 2002 yılında “Antimikrobiyal Direnç Küresel Eylem Planı” adında yapılması gerekenler için bir plan hazırladı. DSÖ’nün antibiyotik direncinde stratejik planı, 2011 yılında Avrupa Birliği ülkelerini kapsayacak şekilde “Avrupa Stratejik Eylem Planı” şeklinde genişletildi.

Dünya Sağlık Örgütü, akılcı ilaç kullanımını, “kişinin hastalığına ve bireysel özelliklerine uygun olan ilacı, uygun süre ve dozda, kendisine ve topluma en uygun maliyetle karşılaması” olarak tanımlamaktadır. Şimdi gündelik yaşamımızı değerlendirelim ve dürüst olalım. Kaçımız hasta olduğumuzda tedavi için bir doktora başvuruyoruz? Bana karşı çıkışlarınızı duyabiliyorum. Ülkemizde sosyal güvenliğimizin karşılayacağı şekilde bir kamu hastanesinden sıra alarak doktora ulaşabilmek çok zor. Olsun biz ulaştığımızı var sayalım. Evet sorunun yanıtı sizce nedir? Komşu Ayşe teyzeye iyi gelen ilacı annemize vermek, Ali beyin oğlunu bir günde ayağa kaldıran ilacı kendi kızımıza vermek. İşte yapılan yanlışların en önemlilerinden biri. DSÖ öngörülerine göre günümüzde kullanılan ilaçların %50’sinden fazlası uygun olmayan şekilde satılmakta ve dünyada kullanılan ilaçların yarısı da doğru şekilde kullanılmamaktadır. Elbette bu akılcı olmayan kullanımdan antibiyotikler de nasibini alıyor. Çoğumuzun evindeki ilaç dolaplarında eksik kullandığımız ve hatta son kullanım tarihi geçmiş antibiyotikler öylece bekliyor. Bir antibiyotik kullanılacaksa buna doktor karar vermeli ve doktorun önerdiği doz ve sürede kullanmalı. Bu bizlerin yapabileceği en önemli bireysel çaba.

Bireysel çabaların dışında yöneticilerin ulusal ölçekte yapması gerekenler var. DSÖ yayımlamış olduğu eylem planında ülkelerin yöneticilerine de bazı önerilerde bulunuyor. Bu plan kapsamında tüm üye ülkeler, ulusal planlarını oluşturmalı, izleme, akılcı antibiyotik kullanımı, gıda zincirinde antibiyotik direncinin kontrolü ve izlenmesi, yeni antibiyotik moleküllerinin geliştirmesine yönelik araştırmaların desteklenmesi ve son olarak antibiyotik kullanımı ve artan direncin riski konusunda farkındalık yaratma çalışmalarını başlatmalılar. Bildiğiniz gibi yakın zamana kadar dileyen dilediği eczaneden istediği antibiyotiği satn alabilmekte ve sonrasında ilaca para ödememek için kamu görevlisi olan doktora bu antibiyotiği yazdırmaya çalışmakta idi. Reçetesiz antibiyotik satışının yasaklanması sonrası bu durum biraz sınırlanır gibi olsa da halen süren bir toplumsal alışkanlığımız olarak devam ediyor. Aile sağlığı merkezlerinde doktor-hasta veya hasta yakını arasındaki kavgaların en önemli nedenlerinden biri ilaç yazdırma kavgasının olması bu toplumsal alışkanlığımızla ilgilidir.

Elbette sadece kendinizi suçlamayın. Bir önceki paragrafta bir uyarı dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. “Gıda zincirinde antibiyotik direncinin kontrolü”. Bu ne anlama geliyor? İnsan infeksiyonlarına neden olan bakterilerde antibiyotik direncin hayvansal üretim ve hayvansal kaynaklı gıdalarla ilişkisi bir çok bilimsel yayın ile artık kanıtlandı. Öyleki tavuklarda büyütme faktörü olarak kullanılan avoparsinin, barsaklarımızda doğal olarak bulunan bir bakteri olan enterokoklarda antibiyotik direnci oluşturduğu yapılan bilimsel çalışmalarla kanıtlandı. Nasıl mı? Avrupada antibiyotiğe (vankomisine) dirençli enterokok infeksiyonlarında ciddi bir artış saptandı. Bunun nedenini araştıran bilim insanlarının yolu tavuk çiftliklerine ulaştı. Tavukların kısa sürede büyümesi için kullanılan avoparsin adlı ilaç etleri aracılığıyla bizlerin sindirim sistemimizdeki bakterilere ulaştı ve bu bakteriler antibiyotiğe direnç geliştirdiler. Bu sonucun ortaya çıkmasının fark edilmesi hayvanlarda bu tür ilaçların Avrupa çapında yasaklanmasını sağladı. Ancak halen bu yasağa uymayan ülkeler nedeniyle hayvansal gıdalardaki ilaç yükleri çok fazla. Bilinçli tüketici aldığı ürünü kontrol eden tüketicidir. Bizlere düşe bu konuda da bilinçli davranmak.

Ve son olarak  hijyen. Basit bir el yıkamanın bizi infeksiyondan koruduğunu pandemi sırasında hepimiz öğrendik. Bunun yaşamsal bir alışkanlık olması infeksiyon etkenlerinin toplumda dolaşımını sınırlar ve buna bağlı olarak kullanılacak antibiyotik miktarını azaltır.

Bakterilerde antibiyotiklere arşı direnç gelişimini belki tam olarak önleyemeyebiliriz ancak yavaşlatabiliriz. Gelecek kuşakların daha sağlıklı yaşayabilmeleri için görev hepimizin.

Kalın sağlıcakla.

 

Antibiyotik Direnci III

Yorumlar kapalı.