Teknolojiyle birlikte sesli içeriklerin yükselişe geçtiği bir çağdayız. Artık neredeyse her şeyin bir sesli versiyonu var: romanlar, haberler, hatta akademik makaleler bile. Peki buna rağmen neden kitaplar hâlâ hayatımızda kalmaya devam ediyor?
Bir dil bilimciye göre, cevabı beynimizin işleyişinde saklı.
GÖZLERİNİZİ KAPATIN, HAYAL EDİN...
Bir düşünce deneyiyle başlayalım. Gelecekte bir genç olduğunuzu hayal edin. Belki uzayda yaşıyorsunuz, belki de okyanusun derinliklerinde. Odadaki teknolojiler ışık saçıyor, pencereden baktığınızda yıldızlar ya da dev deniz canlıları görüyorsunuz.
Ama odada bir şey eksik: Kitap.
Peki neden? Belki de gelecekte kitaplara ihtiyaç kalmayacak mı?
KİTAPLAR NEDEN HÂLÂ VAR?
Aslında hâlâ kitapların hayatımızda olmasının temel bir sebebi var: Okumak ve dinlemek aynı bilgiye ulaşsa da, beynimiz bu iki işlemi bambaşka şekillerde yönetiyor.
Bir metin okurken, beynimiz harfleri şekil olarak algılıyor, onları sese dönüştürüyor ve anlamlı parçalara ayırıyor. Görsel ipuçları —başlıklar, paragraflar, koyu yazılar— anlamı daha hızlı kavramamıza yardım ediyor. Ayrıca okuma hızı bizim elimizde: Dilediğimiz yerde durabilir, geri dönebilir, önemli yerlerin altını çizebiliriz.
Dinleme ise başka bir beceri gerektiriyor. Duyduklarımız anlık olarak işlenmek zorunda. Konuşmacının hızına uyum sağlamak gerekiyor ve bu sırada ses tonu, vurgu ve konuşmacının kimliği gibi ek veriler de devreye giriyor. Tüm bu bilgiler arasında hızlı bir bağlantı kurmak gerekiyor.
HER ZAMAN DAHA KOLAY DEĞİL
Sanılanın aksine, dinlemek her zaman daha pratik değil. Özellikle karmaşık bilgiler veya teknik konular söz konusu olduğunda, okumak genellikle daha verimli. Dinlerken geri dönmek, çoğu zaman dikkat dağıtıcı olabiliyor. Oysa okurken, aynı cümleyi tekrar tekrar gözden geçirmek çok daha kolay.
Yine de, disleksi gibi okuma zorlukları yaşayan bireyler için sesli içerikler daha erişilebilir olabilir.
DİNLEMEYİ ZORLAŞTIRAN BİR ŞEY VAR: DAĞILAN DİKKAT
Birçok kişi sesli içerikleri başka işlerle meşgulken dinliyor: yürüyüşte, bulaşık yıkarken ya da egzersiz yaparken. Ancak araştırmalar, bu çoklu görev durumunun bilgiyi kalıcı öğrenmede zayıf sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor. Örneğin aynı metni okuyarak öğrenen öğrenciler, dinleyerek öğrenenlere göre daha yüksek puanlar alabiliyor. Çünkü dinleyenlerin zihni bölünmüş olabiliyor.
OKUMAK VE DİNLEMEK YER DEĞİŞTİREMEZ
Sonuç olarak, her iki yöntem de bilgi edinmemizi sağlasa da, beynin farklı sistemlerini kullanıyorlar. Bu yüzden biri diğerinin yerini tamamen dolduramıyor. En etkili öğrenme için, ne zaman okumak, ne zaman dinlemek gerektiğini bilmek büyük fark yaratıyor.