Enerji üretiminden kan basıncının düzenlenmesine, kalp-damar sağlığından stres yönetimine kadar pek çok önemli işlevi olan bu bezlerde gelişen kitleler, çoğu zaman belirti vermeden ilerleyebiliyor.

CHP’li Kılıç’tan yeni vergi paketine tepki: 'Bu yasa zam yağmuru getiriyor'
CHP’li Kılıç’tan yeni vergi paketine tepki: 'Bu yasa zam yağmuru getiriyor'
İçeriği Görüntüle

Acıbadem Kadıköy (Dr. Şinasi Can) Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Melih Kara, böbreküstü bezinde gelişen kitlelerin genellikle tesadüfen tespit edildiğini belirterek, şunları aktarıyor:

“Böbrek üstü bezlerinde oluşan kitleler genellikle tehlikeli değildir. Ancak, özellikle pheochromocytoma ve kortizol ile aldosteron hormonu salgılayan kitleler ciddi kardiyovasküler, metabolik ve elektrolit sorunlara yol açabilmektedir.

Ayrıca, büyük olan veya sürekli büyüyen kitlelerde de kanser riski artmaktadır. Bunların yanı sıra bu kitleler özellikle akciğer, meme veya böbrek kanserlerinin yayılmaları sonucu da gelişebilmektedir. Dolayısıyla, bazı kitleler ciddi ve acil müdahale gerektirebilmektedir.”

Risk faktörleri ve olası nedenler

Prof. Dr. Melih Kara, böbrek üstü bezi kitlelerinin büyük çoğunluğunun sebepsiz şekilde ortaya çıktığını, ancak bazı risk faktörlerinin kitle gelişimini tetikleyebileceğini belirtiyor:

“Ayrıca, önceden kötü huylu tümör varlığının, genetik sendromların (MEN2, von Hippel-Lindau, SDH mutasyonları gibi) ve sürekli kullanılan bazı ilaçların riski artırdığı bilinmektedir. Bu bulgular, böbrek üstü bezi kitlelerinde çok çeşitli faktörlerin rol oynadığını ve tanı ile tedavi süreçlerinde kişiye özel değerlendirmelerin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.”

Hormon salgılayan kitleler ciddi sorunlara yol açabiliyor

Böbrek üstü bezinde oluşan kitleler adrenokortikal adenom gibi genellikle iyi huylu ve hormon üretmeyen tiplerden, hormon salgılayan tehlikeli tümörlere kadar farklılık gösterebiliyor. Prof. Dr. Melih Kara, hormon salgılayan kitlelerin yol açabileceği sorunları şöyle açıklıyor:

“Aşırı kortizol üreten kitleler Cushing sendromuna neden olabilmektedir. Bunun sonucunda; obezite, hipertansiyon, diyabet, osteoporoz ve ciltte kolay morarma gibi sorunlar gelişebilir. Aşırı aldosteron üreten kitlelerde ise dirençli hipertansiyon veya hipokalemi nedeniyle kas krampları ile halsizlik gibi şikayetler oluşabilir. Pheochromocytoma hormonu üretiyorsa; dirençli hipertansiyon, taşikardi, tekrarlayan baş ağrısı, geçici yüksek tansiyon atakları görülebilir.”

Tanı ve takip

Genellikle belirti vermeyen bu kitleler, BT ve MR gibi ileri görüntüleme yöntemleriyle tesadüfen tespit ediliyor. Hormon etkisi olan kitlelerde hipertansiyon ve metabolik bozukluklar ise ilk uyarıcı belirtiler olabiliyor. İlerleyen aşamalarda hormon fazlalığına bağlı sistemik komplikasyonlar da gelişebiliyor.

Tedavi ve cerrahi yaklaşımlar

Tedavi planı, kitlelerin türüne, büyüklüğüne, hormon üretip üretmediğine ve hastanın genel sağlık durumuna göre belirleniyor. Prof. Dr. Melih Kara, cerrahi müdahalenin genellikle tedavinin temelini oluşturduğunu vurguluyor:

“Özellikle belirgin olarak fazla hormon salgılayan tümörlerde, kanser şüphesi taşıyan veya büyük boyutlu (>4 cm) tümörlerde cerrahi yönteme başvurmak gerekmektedir.”

Son yıllarda minimal invaziv yöntemler, cerrahi tedavide öne çıkıyor. Laparoskopi, retroperitoneal ve robotik yöntemler, hastaların daha kısa sürede iyileşmesini ve estetik açıdan daha iyi sonuçlar elde edilmesini sağlıyor. Prof. Dr. Melih Kara, tercih edilen yöntemleri şöyle aktarıyor:

“Tercih ettiğimiz ilk seçenek olan ve cerraha iyi görünür bir alan sağlayan bu yöntem geleneksel açık cerrahiye göre daha iyi sonuçlar, hastalarda daha az ağrı, hastanede daha kısa kalış süresi ve daha hızlı iyileşme sunmaktadır. Özellikle küçük tümörlerde ve obezite hastalarında başvurulan posterior retroperitoneal (PR) laparoskopik yöntemin de doğrudan sırt bölgesinden böbreküstü bezine ulaşılmasını sağladığını vurgulayan Prof. Dr. Melih Kara, ‘Bu sayede karın boşluğu açılmadığı için ameliyat süresi kısalmakta ve ağrı şikayeti azalırken, günlük yaşama dönüş daha hızlı olmaktadır. Robotik adrenalektomi yöntemi ise 3 boyutlu görüntüleme ve daha esnek aletler sayesinde zorlu anatomilerde ve büyük veya derin yerde yer alan tümörlerde kolaylık sunmaktadır. Bazı çalışmalarda, bu etkisiyle daha az kan kaybı ve kısa yatış süresiyle sonuçlandığı bildirilmektedir.’”

Kaynak: BASIN BÜLTENİ