Uzmanlar, bu ilişkinin güven, saygı, empati ve açık iletişim üzerine kurulmasının önemine dikkat çekiyor. Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Melek Gözde Luş, her öğrencinin farklı ihtiyaçlara sahip olduğunu belirterek, “Becerileri ve zorlandıkları alanlar, psikolojik dayanıklılıkları değişiklik gösterir. Öğretmenlerin bunlara dikkat etmemesi ve iletişime özen göstermemesi; sadece sınıf düzeyinde değil, öğrencilerin bireysel olarak da duygusal, fiziksel ve sosyal gelişimlerinde aksamalar olacağı anlamına gelir.” dedi.
Dr. Luş, olumlu bir öğretmen-öğrenci ilişkisinin öğrencilerin sorumluluk duygusunu geliştirdiğini, problem çözme becerilerini artırdığını ve akademik başarılarını desteklediğini vurguladı. Ayrıca, sınırların öğrencilerin yaşına ve gelişim düzeyine uygun olarak belirlenmesi ve açık şekilde ifade edilmesinin önemine dikkat çekti.
Öğretmenler rol model oluyor
Dr. Luş, öğretmen-öğrenci ilişkisinin, öğretmenlerin öğrencileri motive ettiği ve kişisel gelişimlerine katkı sağladığı bir etkileşim olduğunu belirtti:
“Bu ilişki hem öğrenme ortamını olumlu etkilemeli, hem de öğrencilere güvenlik duygusu vermeli. Güven, saygı, empati ve açık iletişim bu ilişkinin en önemli özellikleridir.”
Öğretmenlerin öğrencilerin ahlaki, etik ve sosyal gelişimlerini desteklediğini anlatan Dr. Luş, “Bu gelişim, öğrencilerde sorumluluk duygusunu besleyerek akademik açıdan daha pozitif bir gelişim göstermelerini sağlar. Olumlu sınıf ortamı oluşturarak akademik açıdan zorlanan öğrencilerin bu zorluklarını ifade etmeleri için olumlu koşullar yaratır, sınıf içinde daha aktif ve katılımcı olmalarına yardımcı olur. Hem de bu öğrencilere yardımcı olarak bireyin başarılı olma duygusunu hissetmesini sağlar. Doğal olarak öğrencilerin akademik başarıları da olumlu yönde artar.” şeklinde konuştu.
Bireysel ihtiyaçlara dikkat edilmezse gelişim olumsuz etkileniyor
Dr. Luş, öğretmenlerin öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarına dikkat etmemesi durumunda olumsuz sonuçlar doğacağını vurguladı:
“Çocuğun davranışını anlamadan, sabırsızca hareket eden bir öğretmen çocukta kaygı problemleri oluşmasına neden olabilir; ya da öğrencinin hangi alanlarda yeteneği olduğunu keşfedemeyebilir. Kendilerine güvenli birer yetişkin olmaları zorlaşabilir. Daha iyi davranışlar için onları etkili bir şekilde yönlendiremeyen öğretmen, disiplin konusunda da başarı sağlayamayabilir. Bu da özellikle davranış problemleri olan çocukların bu sorunu devam ettirmelerine neden olabilir.”
Sınırlar açık ve yaşa uygun olmalı
Sağlıklı bir öğretmen-öğrenci ilişkisinde sınırların belirlenmesinin önemine de dikkat çeken Dr. Luş, “Sınırları öğrencilerin yaşına ve gelişim düzeyine göre, onunla konuşarak, duygu ve düşüncelerini ifade etmesine izin vererek belirlemek gerekir.” dedi.
Yargılama ve önyargıdan uzak, düzenli ve açık iletişimin önemine vurgu yapan Dr. Luş, sözlerini şöyle tamamladı:
“Öğrencilerin fikir ve endişelerini paylaşabilecekleri etkileşimli etkinlikler, tartışmalar düzenlemek bunun için iyi bir örnek olabilir. Öğrencilere sorumluluk duygusu ve ekip çalışmasını öğreten işbirlikçi yaklaşım da oldukça faydalıdır. Bu şekilde öğrenciler eylemlerinin ve öğrenmelerinin sorumluluğunu üstlenirler; bu da problem çözme becerilerini geliştirir. Sınır, bunlara dikkat ederek açık bir şekilde öğrenciye ifade edilebilir. Sonrasında, ceza olmayan, yeni bir davranış önererek seçenek sunulabilir. İstenilen davranışı uygulayabilmesi için uygun ortamlar oluşturarak fırsat verilebilir. Öğrenci çabası için takdir edilebilir. Buna rağmen öğrenci olumsuz davranışını sürdürmeye devam ediyorsa yaptığı davranışın sorumluluğunu üstlenmesi sağlanabilir.”



