Moderatörlüğünü müze müdürü Doç. Dr. Dilek Maktal Canko’nun üstlendiği etkinlikte, “Smyrna’da Kap Kacak Modası: Tercih mi Zorunluluk mu?” başlığı tartışıldı. Smyrna Agorası kazılarında uzun yıllardır görev yapan Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sevinç Gök İpekçioğlu’nun konuşmacı olarak yer aldığı program, akademisyenler, öğrenciler ve sanatseverlerden yoğun ilgi gördü.
İzmir’de geçmiş dönemlere ait seramik üretimleri üzerine önemli bilgiler paylaşan Doç. Dr. İpekçioğlu, “Yaklaşık 20 yıldır Smyrna Agorası kazılarında yer alıyorum. Bu süreçte elde ettiğimiz seramik örnekleri, İzmir’de Kütahya ve Çanakkale yapımı ürünlerin yaygın olduğunu; buna karşılık İznik seramiklerine neredeyse hiç rastlanmadığını gösteriyor. Bu durum, modanın mı yoksa ekonomik koşulların mı belirleyici olduğunu sorgulatıyor. Kütahya fincanları döneminin modası olmasının yanında, ucuz ve kolay erişilebilir olmaları onları zorunlu tercih haline getirmiş. Seramik seçiminin sadece estetik değil, demografik, ekonomik ve ulaşılabilirlik gibi çok sayıda etkene bağlı olduğunu belirtmek gerekiyor,” dedi.
“Seramik Tercihlerinde Kültürel ve Ekonomik Dinamikler” başlığı altında detaylara değinen Doç. Dr. İpekçioğlu, “Basit görünen seramik seçimlerinin arkasında karmaşık kültürel ve ekonomik faktörler var. Örneğin, Agora’da bulunan lazımlıkların tamamına yakını hardal sarısı. Prof. Dr. Şerife Yalınçakaya’nın araştırmalarına göre kadı sicillerinde havruzlarda yeşil rengin kullanımı yasaklanmış. Sebep bilinmiyor ama bu rengin kutsallığıyla ilgili olabilir. Ayrıca İngiltere’den gelen tabaklarda Arap harfleriyle ‘afiyet olsun’ yazması, ürünlerin Osmanlı pazarı için üretildiğini gösteriyor. Levantenler bu ürünleri Avrupa’dan İzmir’e getirirken, halkın ancak kalitesi düşük örneklere ulaşabilmesi modanın ekonomik ve erişimle ilgili yönünü ortaya koyuyor. Osmanlı sarayı dış siparişleri yasaklayıp çini ustalarının dışa satışını engellerken, 18. yüzyılda İznik’teki çini atölyeleri neredeyse yok olmuş. Böylece her tercih, bir zorunluluk maskesi takabiliyor,” ifadelerini kullandı.
İzmir’in erken yerleşim tarihiyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Sanat Tarihi Bölümü’nden Doç. Dr. Şakir Çakmak ise, “1528 tarihli belgeye göre İzmir’de beş mahalle vardı ve bunlar bugünkü Basmane çevresindeydi. En fazla arkeolojik buluntu Agora’da gerçekleşti; burası önce mezarlık, sonra yerleşim alanı olmuş. 16. yüzyılda İzmir küçük bir sahil kasabasıydı, dolayısıyla bu döneme ait seramik buluntuları az. İzmir’in ekonomik hareketliliği ise 17. yüzyıldan itibaren başlıyor, esas büyüme ise 19. yüzyıla ait. Rıza Camii ve Bayrakpaşa Camii gibi yapılar kentleşmenin izlerini göstermesi açısından önemlidir. Bu da İzmir’in kent gelişiminin geç dönemlerde ivme kazandığını ortaya koyuyor,” dedi.
Etkinlik sonunda Etnografya Müzesi Müdürü Doç. Dr. Dilek Maktal Canko, katkıları için Doç. Dr. Sevinç Gök İpekçioğlu’na teşekkür belgesi takdim etti.