İZBETON operasyonu kapsamında tutuklanan Eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde cezaevinden mesaj yayımladı. Soyer, demokrasi ve özgürlük vurgusu yaparak, “barışa sahip çıkmak” çağrısında bulundu.
SOSYAL MEDYADAN PAYLAŞIM
Buca Kırıklar Cezaevi’nde tutuklu bulunan Soyer, kaleme aldığı günlük notunu sosyal medya hesabı aracılığıyla duyurdu. Eski başkan, Le Monde Diplomatique’te yayımlanan yazısını da paylaşarak barışın önemine dikkat çekti.
“BARIŞ CESURLARIN ÖDÜLÜDÜR”
Yolsuzluk ve ihaleye fesat karıştırma suçlamalarıyla tutuklanan Soyer, mesajında şu ifadeleri kullandı: “Barış, alın teri, kararlılık ve cesaret ister. Barış cesurların ödülüdür.”
Soyer'in paylaşımının tamamı şu şekilde:
"
BARIŞA SAHİP ÇIKMAK
Hayatta, kaybettiğimiz zaman en çok aradığımız, yokluğu halinde en çok bedel ödediğimiz şey barıştır.
Barış alınteri, gözyaşı, kararlılık, fedakarlık gerektirir ama en çok cesaret ister. Barış cesurların ödülüdür.
Son yirmi yılda otoriter ve popülist iktidarlar giderek güçlendi ve bu süre içinde dünya tek kutuplu olmaktan çıktı.
1970 - 2005 yılları arasında tüm dünyada demokrasi güçlenip yaygınlaştı. 2005’ten sonra ise otoriter iktidarlar güçlenmeye başladı ve her geçen gün demokrasiden uzaklaşıldı.
1970 öncesi dünyadaki ülkelerin 1/3’i demokratik iken, 2005’e kadar bu oran 2/3’ye çıkmıştı. 21. yüzyılın ilk çeyreği biterken ise, Trump, Putin, Erdoğan gibi popülist ve otoriter liderlerle beraber demokrasinin tabutuna son çiviler çakıldı. Türkiye küçük Amerika olmaya özenirken, Amerika büyük Türkiye oldu.
Demokrasiden uzaklaşmanın en kötü sonucu, savaş tehdidinin artmasıdır. Dünyanın, tek kutuplu olmaktan çıkmasıyla, çeşitli bölgelerde yeni paylaşım kavgaları ortaya çıkmaya başladı.
Otoriter yönetimler nedeniyle, küresel ekonomiden alınan payı arttırmak için yürütülen ticari rekabet ve mücadeleler yerini daha sert siyasi mücadele alanlarına bıraktı.
Daha önce yaşanan dünya savaşlarında olduğu gibi, mevcut bölgesel savaşların 3. Dünya Savaşına dönüşmesi ihtimali bu nedenle giderek güçleniyor. Bu sürecin en somut göstergesi ise savunma harcamalarında kendini gösteriyor.
Ülkelerin silahlanma harcamaları son 10 yılda olağanüstü arttı ve maalesef artış hızı ivmelenerek yükseliyor. Türkiye dahil, neredeyse tüm ülkelerde sanayi büyüme rakamları en çok savunma sanayindeki büyümeden kaynaklanıyor. Tüm ülkeler, bütçe içindeki savunma harcamalarını büyük bir hızla arttırıyor. Almanya 500 milyar avro, Avrupa Birliği 800 milyar avro savunma harcaması, silah alımı yapacaklarını açıkladı.
Yıllardır Ukrayna’da devam eden savaş ve Gazze’de devam eden soykırımda 1 yıl içinde on binlerce insan hayatını kaybetti ve şimdi uygulanan blokajla, insanlara ulaştırılmak istenen gıda desteğinin önü kesiliyor ve kalanların açlıktan ölmesi isteniyor.
Amerika ve Rusya; Ukrayna ve diğer Avrupa ülkeleriyle kedi fareyle oynar gibi oynuyor. İsrail tüm Ortadoğu ve Müslüman dünyasını esir alıyor, hepsine birden kafa tutuyor.
Türkiye bir yandan bu küresel tehditlerle yüzleşirken bir yandan da en az 100 yıllık bir tarihi fırsatın eşiğindedir. Henüz nereye evrileceği belli olmayan bu süreç geçmişte yaşanan süreçlerde olduğu gibi hüsranla bitebilir. Ancak en az bu ihtimal kadar büyük bir fırsatın kapısı da açılabilir. “Barış ve Demokrasi” kapısı.
Tarihsel süreçlerin içinde açılan kapılar, bazen açanların inisiyatifi ile değil, sürecin kendi akış dinamikleriyle hatta onların ya da onlardan birinin iradesi hilafına ve toplumsal taleplerle başka bir döneme ve zemine açılabilir.
Ne yazık ki tüm olup bitenler ve yaşananlar dünyayı doludizgin küresel bir savaşa götürürken, içeride bu büyük tarihsel fırsatı sabote etmek isteyenler, bu sürecin değerini anlamayanlar ve popülizmin batağına çekmek isteyenler maalesef hiç boş durmuyorlar ve toplum da genel olarak büyük bir aymazlık içinde.
Otoriter iktidarların yarattığı korku ve dezenformasyonların büyüttüğü cehalet iklimi nedeniyle ortaya çıkan aymazlık, hem bu küresel savaş tehdidinin göz ardı edilmesine hem de içeride bu büyük tarihsel fırsatın ıskalanması ihtimalinin diri tutulmasına sebep oluyor.
Bu toplumsal duyarsızlık, bir yandan da daha büyük bir çöküntünün işaretlerini veriyor ve kötü huylu bir ur gibi tüm toplumu zehirleyip vicdanları köreltiyor.
O nedenle derhal silkelenmeli, kötürümleşmeden ve yok oluşa razı olmadan barışı konuşmalı, barış talebini çok daha yüksek sesle dile getirmeli, barışı toplumsallaştırmak için çok gayret etmeliyiz.
Barışı ıskalarsak, içinde bulunduğumuz konjonktür çok daha vahim tablolara yol açacaktır.
Uyanık olmalı, gözümüzü, kulağımızı açık tutmalı, her fırsatta, her ortamda, çok yıkıcı bir savaşın ve aynı anda çok tarihsel bir büyük fırsatın eşiğinde olduğumuzu anlatmalıyız, haykırmalıyız.
Barış kolay değildir.
Çünkü;
1) Savunma sanayi yatırımları yani silah endüstrisi çok kârlıdır.
2) O büyük kârlar peşinde koşanlar ya iktidar sahipleri ya da iktidara en yakın olanlardır.
3) İçeride toplum desteğini kaybedenlerin en kolay tercihi, kutuplaştırdıkları ile yapacakları savaşlardır.
4) Sefalet ve umutsuzluğa dönüşmüş yoksulluk, savaşların beslendiği en uygun toplumsal zemindir.
5) Savaşların can damarı ise yalan ve dezenformasyondur.
Bu 5 koşulun tamamı bugünün Türkiye’sinde geçerlidir.
Kısaca barış zordur. Barış meşakkatlidir.
Ancak başka çaremiz yoktur.
İçeride ve dışarıda; yani hem yurtta hem cihanda barışı kalıcı kılacak 2 panzehir vardır:
1- Irkçılığın ve ayrımcılığın terk edilmesi, nefret dilinden vazgeçilmesi
2- Demokratik kurumların işletilmesi gerekir.
1- Otoriter iktidarlar iktidarlarını perçinlemek için toplumu ayrıştırmayı ideolojik, dinsel, ırksal, etnik kimlikler üzerinden kutuplaşmayı yaratırlar böylece birbirleriyle savaşmaya hazır kitleler ortaya çıkar. Hayvanlarla bile genetik kodları çok benzeşen insan evladının biyolojik olarak hiçbir farklılıkları bulunmayan ırklar ya da dinler, etnisiteler üzerinden üstünlük duygusuna kapılması daha yakın tarihlerle insanlığa çok ağır bedeller ödetti. O nedenle öncelikle, üstünlük ya da düşkünlük iddiası hiç kimse için mümkün olamamalıdır.
2- Birlikte yaşamanın hukukunu ve kültürünü düzenleyen demokratik yaşam; şeffaflık, hesap verebilirlik, katılımcılık, temel hak ve özgürlükler, hukukun üstünlüğü, adalet ve benzeri erdemleri nedeniyle toplum hayatında barışın teminatıdır.
Irkçılığın ve ayrımcılığın terkedilmesi, demokratik kurumların işletilmesi, bir barış iklimi yaratacaktır. Bu iklim herkesin birbirini dinleyip empati yapmasını, acıları yarıştırmak yerine, acılardan ders çıkartılmasını, insanları kışkırtarak düşmanlıkları körükleyen emperyalizmin tuzaklarına düşülmemesini sağlayacaktır.
Barış demokrasi, barış adalet, barış refah, barış huzur, barış mutluluk, barış özgürlük, barış kardeşlik, barış dayanışma, barış haktır.
Barış yoksa hiçbiri yoktur.
Barışı yaşatacak olan da el ele verecek olan bizleriz…
Bunu başaramazsak; barış toplumsallaşmaz ve bir kişinin iki dudağı arasına sıkışırsa, keyfiyetin bir aracına dönüşür.
Asla izin vermeyeceğiz, barışa sımsıkı sahip çıkacağız çünkü barış hayattır.
Sağlıcakla kalın..!
İzmir 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu
Koğuş B/63
Buca – Kırklar"