Tutuklu gazeteci Fatih Altaylı, YouTube kanalındaki sözleri nedeniyle “Cumhurbaşkanı’nı tehdit” suçundan ilk kez hakim karşısına çıktı. Altaylı hakkında beş yıldan az hapis cezası isteniyor.
Altaylı’nın yargılanmasına Marmara Cezaevi Yerleşkesi karşısında bulunan 2 No’lu duruşma salonunda başlandı.
Duruşmayı izleyenler arasında Fatih Altaylı’nın eşi Hande Altaylı, CHP Genel Başkan Yardımcıları Deniz Atalar, Burhanettin Bulut, CHP Milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Ali Gökçek, Utku Çakırözer, Bülent Tezcan, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Hakan Şeref Olgun, İYİ Parti Milletvekilleri Selçuk Türkoğlu, Lütfi Türkan ve akademisyen Celal Şengör yer aldı.
Fatih Altaylı ifadesinde, “Benim kızım kadar, çevremdeki insanların çocukları kadar şansı olabilsin istediğim için buradayım” diyerek sözlerine başladı.
Altaylı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın müşteki olduğuna inanmadığını söyledi, “Ben tarihi bir örnek veriyorum. Benim konuşmamı eksik aktarıyorlar. Ben Türk halkı demokrasiyi, sandığı sever diyorum. Sözlerimin çarpıtılmasından rahatsızlık duyuyorum. Ben tarihi bir olay anlattım diye Sayın Cumhurbaşkanı rahatsız mı olmuş oluyor?” diye sordu.
Savcı, Fatih Altaylı’nın tutukluluğunun devamını istedi. Mahkeme başkanı da 15 dakika ara verdi. Mahkeme heyeti Fatih Altaylı’nın tutukluluğunun devamına karar verdi. Duruşma 26 Kasım’a ertelendi.
İŞTE SAVUNMASININ TAM METNİ:
“Sayın Başkan, Değerli Üyeler,
Silivri’mize hoş geldiniz. “Silivri’mize” diyorum çünkü kısa sayılmayacak bir süredir Silivri’de, yüksek güvenlikli bir cezaevi hücresindeyim. Bütün bir yazı burada geçirdim, sonbaharı burada karşıladım. Uzunca bir süredir ilk kez buraya gelmek için dört duvar arasından dışarı çıkarıldım.
Benim yaşlarıma gelip sevdiklerinizle, ailenizle, dostlarınızla geçirebilmeyi hayal ettiğiniz yazların sayısının azaldığını hissedince, her yaz daha değerli oluyor. Her gün daha değerli oluyor.
Sizleri ve buradaki herkesi buralara kadar yorduğumuz için kusura bakmayın ama emin olun ben de hiç istemezdim böyle olmasını. Zaten tam olarak da anlamış değilim niye böyle olduğunu, niye burada olduğumu, niye hep birlikte burada olduğumuzu. Ve hatırladığım kadarıyla hayatımda ilk defa bir Ağır Ceza Mahkemesinde niye yargılandığımı.
Yaz ayları boyunca tek kişilik hücremde, yalnız başıma otururken ve 8 adıma 5 adımlık avlumda dolaşırken bunu, niye burada olduğumu uzun uzun düşünme fırsatım oldu.
Zannederim anladım nedenini.
40-50 yıllık arkadaşlarımın benim için kaygılanmalarının, ailemin, sevgili kızım ve sevgili eşimin aylarca beni düşünerek uykusuz kalmalarının ve bugün burada hepimizin bir araya gelmek zorunda kalmamızın nedenini zannederim anladım.
Bugün burada bulunmamın nedeni, bu salonda bulunan ya da bu ülkenin en ücra köyünde yaşayan çocukları, hiç tanımadığım insanların evlatlarını kendi kızım kadar seviyor, kendi kızım gibiymişçesine düşünüyor, önemsiyor, onlar için de kendi kızımmış gibi, hatta onun için kaygılandığımdan daha fazla kaygılanıyor olmam.
"TÜRKİYE'NİN BİLİM ÜLKESİ OLABİLMESİ İÇİN ÇABALIYORUM"
Şanslı olmayan çocukların da benim kızım kadar, çevremdeki insanların çocukları kadar şansı olabilsin istediğim için buradayım. Onların da herhangi bir mensubiyetten, aidiyetten dolayı değil; ana babalarının kim ya da kimlerden olduğuna bakılmaksızın hayata eşit şartlarda başlamasını savunmak istediğim için, güzel, müreffeh, fırsat eşitliği olan, liyakate değer verilen bir ülkede yaşamalarını istediğim için buradayım.
Bunu yapabilmek, bunu başarabilmek için bildiğim şeyi yapıyorum. Ekranlara çıkıp kendimce bunun yollarını anlatıyorum, dünyadaki tüm olumsuzluklara rağmen özellikle gençlerin umutlarını taze tutmaya, ülkenin geleceğine güvenlerini yaşatmaya çalışıyorum.
Bir yandan da Türkiye’nin bir bilgi toplumu, bir bilim ülkesi olabilmesi için çabalıyorum. Bunu gerçekleştirebilmek için, bazılarını bugünkü duruşmada dinleyici sıralarında görebileceğiniz Türkiye’nin en yetkin, en iyi bilim insanları ile bilim programları yapıyor; 16 yıldır onların desteği ile Türkiye’de bilimi ve bilgiyi önemli hale getirmek, sevdirmek için çabalıyorum. Bilim olmadan zengin ve geleceğe güvenle bakan bir ülke olamayacağımızı bildiğim için gençleri bilimle tanıştırmaya, önlerine rol modelleri koyarak onları bilime yönlendirmeye çalışıyor, Türkiye’yi bilime dayalı gelişmiş bir toplum haline getirebilmek için ateşe su taşıyan karınca misali bilim programları yapıyor ve ilginçtir, bunun sonuçlarını görüyorum.
"BU ÜLKEYE BU MİLLETE BORCUM VAR"
Bunu 14 yıl boyunca televizyonlarda yaptım ve iki yıldır da YouTube üzerinde yapıyorum. Silivri’de bir hücrede oturmak zorunda kaldığım güne kadar da yapmaya devam ettim. Bunu tüm yaşamımda yaptığım en önemli iş olarak gördüm. Yıllar önce başlatılmasına katkıda bulunduğum “Haydi Kızlar Okula” kampanyası ile nasıl gurur duyduysam, bununla da gurur duyuyorum.
Bunları yapıyorum, bunları yapmak zorundayım çünkü bu ülkeye, bu millete borcum var. Beni en iyi okullarında okutan, 60 yıl boyunca olabildiğince kültür ve tecrübe kazandıran, çevremi bu memleketin en iyi eğitimli, en bilgili insanları ile donatan bu ülkeye borcum var ve bu borcu ödeyememekten korktum hep. Bu yüzden de bu borcu özellikle gençlere ödeyebilmek için çabaladım.
YouTube üzerinde, özellikle gençlerin çok izlediği programlarda, geçmişin tecrübesi ile geleceğe ilişkin öngörüleri harmanlayarak siyaseti, toplumu, ekonomiyi anlatmaya çabaladım. Türkiye’nin ve bazen dünyanın en değerli bilim insanları ile gençlere gelecekle ilgili daha geniş bir hayal kurabilme perspektifi kazandırmaya gayret ettim. Sık sık anne babalar ve bazen bizzat o gençler, bu çabalarımın yerine ulaştığını yazıp, arayıp, gelip anlattılar. Bu geri bildirimler bana yaptığımı yapmaya devam etme gücü verdi. Bu yaşımda tatil yapmadan, nefes almadan çalışarak, ailemden, kızımdan zaman çalarak bu borcu ödemeyi sürdürdüm. Şimdi anlattıkça, hayatımdaki en değer verdiğim insanlara yaptığım haksızlığı da daha iyi görüyorum aslında.
"BİLİM İNSANI GENÇLERİMİZE BURS VERMEYE BAŞLADIK"
Diyebilirsiniz ki, ‘Tüm bunları yaparken hiç para kazanmadın mı?’ Çok şükür kazandık elbette. Son kuruşuna kadar vergisi ödenmiş kazançlarımız oldu. Ama o kazancı da gençler için harcadık. En azından, büyük ihtimalle bir bölümü yurt dışına gidecek bir grup parlak, iyi eğitimli gencin Türkiye’de kalmalarını sağladık. Eğitimlerinin, donanımlarının ve emeklerinin karşılığını almalarını sağladık.
Ama daha önemli ve değerli bir şey daha yaptık. Gelirlerimizin ciddi bir bölümü ile ‘Teke Tek Bilim Burs Fonu’nu oluşturduk. Eğitim konusunda uzmanlaşmış saygın bir vakıfa tahsis ettiğimiz bu fon aracılığı ile dünyanın en iyi 100 üniversitesinde temel bilimler alanlarında doktora yapan bilim insanı gençlerimize burs vermeye başladık. Her yıl 4 gencimize 5 yıl süreli olacak şekilde bu bursu vermeye çalışıyoruz. Şu anda Singapur’dan Fransa’ya, oradan Amerika’ya kadar bursiyerlerimiz eğitimlerine devam ediyor. Eğitimlerinin sonuna kadar olan bursları şu anda hesaplarda. 5 yılın sonunda 20 düzenli bursu veriyor olacağız. Bu ülkenin bilgi tüketici değil, bilgi sağlayıcı olmasını istiyorum çünkü 63 yaşında bildiğim, emin olduğum bir şey var. İnsanı mutlu eden şey ne daha iyi bir otomobil, ne daha pahalı semtte bir ev, ne de lüks bir yaşam… Bir insan için en büyük keyif paylaşmak, hele hele sizin kadar şanslı olmayanlarla paylaşmak. Şunu da ekleyerek bu konuyu kapatmak isterim. Burs vereceğimiz gençlerle, belki önyargılı davranırım endişesi ile kesin karar öncesi hiç karşılaşmıyorum ve sonrasında da sadece bir kez görüyorum. Kendilerini bana borçlu hissetmelerini istemiyorum.
"BENCİLLİK DAHA VİCDANLI MIDIR?"
Tüm bunları niye yaptığımı düşünüyorum ve tek yanıtım oluyor. Başta da söylediğim gibi başkalarının evlatlarını da, onların geleceğini de en az kendi kızımın geleceği kadar önemsiyorum.
Yoksa emin olun bu yaşımda çok daha kolay işler yapar, çok daha konforlu bir hayat yaşayabilirim. Bazı başka meslektaşlarım gibi gezer dolaşır, halkla ilişkiler gazeteciliği yapar, televizyonlarda kimseye faydası olmayan programlarda boy gösterir ya da hiçbir şey yapmadan oturur keyif çatardım. Ve eğer böyle yapsaydım ne kızım ve eşim başta olmak üzere sevdiklerimi üzer ne onlardan ayrı kalır ne de sizi ve bunca dostumu buraya kadar yorardım.
Bencillik ve sadece kendini düşünmek daha konforludur muhtemelen ama daha vicdanlı mıdır?
"MUHALİF DEĞİLİM"
Değerli mahkeme heyeti, böyle bir gazetecilik ya da yayıncılık yaptığım için bana ‘muhalif gazeteci’ diyenler var. Bu tanımlama bana ait değil. Eşim beni eleştirir, bana muhalefet midir bu? Ya da kızımın eleştirileri… Gençliğimizde, çocukluğumuzda anne babamız bizi eleştirirken bize muhalif miydiler?
Ben muhalif değilim, ben sadece ve sadece hayal etme özgürlüğünü savunuyorum, farklı hayaller kurabilme özgürlüğünü. Çünkü hayal kuramayanlar, ileri gidemez biliyorum. Demiri eritip, ilk demir kılıcı yapan Hitit Kralı da bir hayal kuruyordu, Arşimet de… İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet de, Galileo Galilei de, Atatürk de, Einstein da, Marie Curie de… Hepsi hayalperestlerdi.
Kendisini muhalif tanımlamayı bir tercih olarak ve özgürlük kapsamında değerlendirmekle birlikte ben kendimi muhalif değil, Türkiye’nin toplumsal duygusunun merkezinde duran, durmaya çalışan biri olarak gördüm. Toplumun en ortak duygularını hissetmeye ve seslendirmeye çaba gösterdim. Hiçbir zaman lal olmadım. O yüzden de kimse beni bir ideolojinin, bir kampın, bir mahallenin adamı, temsilcisi ya da sözcüsü olarak görmedi, göremedi. Olamazdım da zaten.
FATİH ALTAYLI NEDEN TUTUKLANDI?
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan yapılan yazılı açıklamada şu ifadelere yer verildi:
Fatih Altaylı hakkında kendi ismiyle anılan “Youtube” sosyal medya kanalında 20/06/2025 tarihli yayında Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alan tehdit içerikli sözleri nedeniyle Cumhurbaşkanını Tehdit (TCK md. 310/2 delaletiyle 106/1) suçundan re’sen soruşturma başlatılmış olup adı geçen şahıs İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne verilen talimat gereği bugün yakalanarak gözaltına alınmıştır."
FATİH ALTAYLI KİMDİR?
Fatih Altaylı, 1963 yılında Van'da doğdu. İlkokulu ve ortaokulu Çavuşoğlu Koleji'nde okuduktan sonra eğitimine Galatasaray Lisesi’nde devam etti. Galatasaray Lisesi mezunudur. Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi'nde bir süre devam ettikten sonra okulu bırakarak Basın Yayın Yüksekokulu'na geçti. Fakat diplomasını almadan bu okuldan da ayrıldı. Gazeteciliğe, 1982 yılında Cumhuriyet gazetesinde spor muhabirliği yaparak başlayan Fatih Altaylı; 1986 yılında Güneş gazetesine geçti. Gelişim Yayınları'nda yazı işleri müdürlüğü yaptı. Güneş gazetesinin 1992 yılında kapanmasıyla işsiz kaldı. 1993 yılında özel bir radyo olan Best FM'i kurucuları arasında yeraldı. 1995 yılında Kanal D'de geçti ve Teke Tek programına başladı. ayrıca Hürriyet gazetesi yazarı oldu. Ardından Kanal D'den ayrıldıktan sonra Show TV'ye geçti. Show TV ve Show Radyo'da radyo yayınlarını 1 yıl kadar devam ettirdi. Aynı yıl içinde Show TV'nin haber editörü oldu. 1996 yılında Show TV'den ayrıldıktan sonra Kanal D'ye geri dönüp Doğan Yayın Grubu'nda çalışmaya başladı. Hürriyet gazetesinde yazarlık yaparken aynı zamanda Radyo D'nin genel koordinatörlüğünü yaptı. 2000 yılında Cine5 ile ortak yayın yapmıştır. 2002 yazında Kanal D'nin Haber Genel Yayın Yönetmenliği'ne atandı. 2001 yılında Galatasaray Spor Kulübü'nde asbaşkanlık yaptı ve 2005 yılında Doğan Medya Grubu'yla yollarını ayırdı. Kanal D'de yayınlanan "Teke Tek" programı atv `ye geçti ve köşe yazılarına Sabah gazetesinde devam etti. Sabah'ta genel yayın yönetmenliği yaptı. TİKAD'ın ve Avrupa Gazeteciler Cemiyeti'nin ortaklaşa verdiği "Eğitime Katkı Onur Ödülü" sahibidir. "Haydi Kızlar Okula", "Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" ve "Temiz İnternet" kampanyalarının mimarlarındandır.
TMSF`nin Sabah Gazetesi’ne ve ATV'ye el koymasıyla birlikte 2007 yılında istifa etti. Bir süre kendi sitesinde yazılarına devam etmiş, 2008 yılında Kanal 1 televizyonu ana haber bültenini de sunmuştur. 2009 yılının ocak ayından beri eski patronu Turgay Ciner'in kurduğu Haberturk gazetesinde genel yayın yönetmenliği yapmakta iken 29 Mart 2014 tarihinde Habertürk gazetesinin genel yayın yönetmenliğinden istifa eden Fatih Altaylı, köşe yazılarına 16 Mayıs 2023’e kadar devam etti. Habertürk’ten ayrıldıktan sonra kendi ismini taşıyan internet sitesinde köşe yazılarını yayınlayan Altaylı yine kendi adıyla açtığı Youtube kanalında günlük yorumlar ve söyleşiler yayınladı.
Fatih Altaylı, Hande Altaylı’yla evli ve Zeynep adında bir kızları var.