Modern yaşamda yalnızlık giderek artıyor. Uzman Klinik Psikolog Cumali Aydın, yalnızlığın sosyolojik ve psikolojik pek çok etkenden kaynaklandığını belirterek, bu durumun karmaşık bir olgu olduğunu söylüyor.
Aydın, şehir yaşamı, geçici yerleşimler ve bireysel yalıtılmışlığın aidiyet duygusunu zayıflatarak derin sosyal ilişkilerin kurulmasını zorlaştırdığını vurguluyor:
“Eskiden köylerde insanlar birbirine bağımlıydı ve sosyal etkileşim yüksekti. Ancak günümüzde bireyler yalıtılmış konutlarda ve geçici yerleşimlerde yaşadıkları için aidiyet duygusu gelişmiyor ve derin sosyal ilişkiler kurmak zorlaşıyor.”
Psikolojik nedenler de etkili
Yalnızlığın psikolojik sebeplerine değinen Aydın, narsisizm ve geçmiş travmaların bireyleri yalnızlığa itebileceğini aktarıyor:
“Bu yüzyılın en büyük problemlerinden biri olarak narsisizm, kişinin kendini aşırı önemli ve hayatın merkezinde görmesi, diğerlerinden üstün olduğunu düşünmesidir. Bu bakış açısıyla yaşayan bir birey, diğer insanlara alan açmaz ve fedakarlık yapmaktan kaçınır. Bu tek kişilik dünyada ötekine yer olmadığı için, kişi sonunda yalnızlıkla karşı karşıya kalabilir.”
Bazı bireyler, dışlanmışlık, hayal kırıklıkları veya ilişkilere dair olumsuz beklentiler nedeniyle yalnız kalmayı seçiyor. Geçmişte yaşanan olumsuz deneyimler, gelecekteki ilişkilerde benzer sonuçların yaşanacağı korkusunu doğurabiliyor.
Yalnızlık bir konfor da sağlayabilir
Yalnızlığın bazı avantajları olduğuna da dikkat çeken Aydın:
“Hesap soran kimsenin olmaması, birileri için bir şey yapma gereksiniminin olmaması, kişinin istediği gibi yaşamasına olanak tanır. Bazı insanlar bu konfordan vazgeçmek istemezler ve bu yüzden yalnızlığı tercih ederler.”
Kapitalist dünyada maddi motivasyonun ilişkileri etkilediğini de belirten Aydın, derin sosyal bağ kurmanın zorlaştığını ifade ediyor:
“Bir ilişkinin maddi dönüşü olmadığında, o ilişkiyi derinleştirmenin anlamını sorgulayan insanlar, ilişkilerden kaçınabilirler. Maddiyatın temel motivasyon olduğu bir yaşamda, derin sosyal ilişkiler kurmak zorlaşır.”
Kalabalık içinde de yalnızlık mümkün
Yalnızlık hissinin sosyal izolasyonla aynı şey olmadığını vurgulayan Aydın:
“Yalnızlık, kişinin etrafında kimsenin bulunmaması anlamına gelmez; aksine, kalabalıklar içinde de yalnızlık hissi yaşanabilir.”
Çok çocuklu bir ailede veya yoğun bir sivil toplum kuruluşunda bile birey kendini yalnız hissedebilir. Bu, aidiyet duygusunun eksikliği ve kişinin kendini değerli hissetmemesi ile ilgilidir.
Yaratıcılık ve yalnızlık
Yalnızlık, bireyin içsel bir deneyimi olarak yaratıcı süreçleri de destekleyebilir:
“Kişisel meselelerini düşünme, kendini ve diğer insanlarla ilişkilerini sorgulama ve yaratıcı süreçlerde bulunma zamanları olarak tanımlanabilir. Bir şairin geceleyin yalnız başına kaldığında şiir yazması, yalnızlığın yaratıcı süreçler için ne denli önemli olabileceğini gösteriyor. Benzer şekilde, başarılı mühendisler de uzun saatler boyunca diğer insanlardan izole bir şekilde çalışarak büyük projelere imza atabilirler.”
Fazla yalnızlık tehlikeli
Ancak yalnızlığın dozu aşılırsa olumsuz etkileri olabileceğini belirten Aydın, özellikle pandemi sonrası artan yalıtımın bunu daha görünür hâle getirdiğini söylüyor:
“Eğer yalnızlık, bireyde derin duygusal yaralar oluşturmaya başlıyorsa, sevilmediğini, hayatta bir yerinin olmadığını ve aidiyet duygusunun eksik olduğunu hissetmesine yol açıyorsa, bu durum yalnızlığın zararlı bir hale geldiğini gösterir.”
Yalnızlık, fiziksel ve ruhsal sağlık üzerinde olumsuz etkiler yaratabiliyor: uyku sorunları, artan stres, obezite, tansiyon problemleri, depresyon ve anksiyete riskini yükseltebiliyor.
Uzman Klinik Psikolog Cumali Aydın, yalnızlığın hem fırsat hem de risk barındırdığını hatırlatarak, dozu iyi ayarlamanın önemine dikkat çekiyor.




