Gelecek nesiller bu kirliliğin bedelini ödeyecek
Gelecek nesiller bu kirliliğin bedelini ödeyecek
İçeriği Görüntüle

Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erkin Arıbal, meme kanserinde erken tanının önemini ve radyoloji alanındaki son teknolojik gelişmeleri anlattı.3 boyutlu mamografiden 4 boyutlu ultrasonografi ve MR’a uzanan yenilikler, meme kanseriyle mücadelede çığır açıyor.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türü ve her yıl 2 milyondan fazla kadına tanı konuyor. Prof. Dr. Arıbal, “Her 14 saniyede bir kadın meme kanserine yakalanırken, her 90 saniyede bir kadın bu hastalık nedeniyle hayatını kaybediyor. Ancak umut veren gerçek şu: Meme kanseri, erken tanı konduğunda tamamen tedavi edilebilen bir hastalık” dedi.

Farkındalık kampanyaları ölümleri azalttı

Gelişmiş ülkelerde farkındalık kampanyaları ve düzenli mamografi taramaları sayesinde son 40 yılda meme kanserine bağlı ölümlerin yüzde 40 azaldığını belirten Prof. Dr. Arıbal, “Erken tanı, sadece yaşam süresini değil, yaşam kalitesini de artırıyor; daha az agresif tedaviyle, daha kısa sürede iyileşme imkanı sağlıyor” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de ise her 8 kadından 1’i yaşamı boyunca meme kanserine yakalanma riski taşıyor ve her yıl yaklaşık 25 bin yeni vaka tanı alıyor. Ülkemizde tanı yaşı Batı ülkelerine göre yaklaşık 10 yıl daha erken; vakaların yüzde 40’ı 40–49 yaş arasında görülüyor. Bu nedenle mamografi taramaları 40 yaşında başlıyor. Son yıllarda yürütülen tarama programları sayesinde erken tanı oranı yükseldi ve bugün hastaların yüzde 70’inden fazlası erken evrede saptanıyor. Prof. Dr. Arıbal, “Kadınlar meme muayenesinden çekinmemeli. Bu bir utanma meselesi değil, yaşam kurtaran bir alışkanlık. Her şey farkındalıkla başlıyor” dedi.

Kendi kendine muayene önemli, ama yeterli değil

Kadınların kendi kendine muayene yapmasının önemine de değinen Prof. Dr. Arıbal, “Kendi kendine muayeneyi hastalarımıza öğretiyoruz ancak bu, aslında bir tümörü erken yakalamak açısından çok da etkili bir yöntem değil. Önemli olan, düzenli olarak yılda bir veya duruma göre daha sık tarama yaptırmak. Ancak yine de vücudunu tanımak, bir değişikliği fark etmek ve hekime başvurmak açısından önemli. Öğrenmekte fayda var” ifadelerini kullandı.

Risk haritasıyla kişiye özel tarama

Her kadının meme yapısı ve risk profilinin farklı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Arıbal, tarama programlarının kişiye özel planlandığını söyledi: “Ailede anne, kız kardeş, teyze ya da baba tarafında prostat kanseri öyküsü bile meme kanseri riskini artırabiliyor. Bu nedenle genetik yatkınlığı olan kadınlarda taramaya 25 yaşında başlıyoruz. Annesinde 35 yaşında meme kanseri görülen bir kadının taramaya 25 yaşında başlaması gerekir. Tüm bu risklere bakıp hastalara bir risk haritası çıkarıyoruz.”

Mamografinin erken tanıda kritik rol oynadığını ancak radyasyondan çekinen kadınlar olduğunu belirten Prof. Dr. Arıbal,

“Mamografiyle alınan radyasyonun dozu çok düşük, bir uçak yolculuğunda alınandan bile az. Kimse kadınlara ‘uçağa binme’ demiyor ama ‘mamografi çektirme’ diyenler var. Bu yanlış algıları artık geride bırakmalıyız” dedi.

Biyopsi şart, tedavi artık daha hedefe yönelik

Tanı konduktan sonra biyopsi yapılmadan ameliyat yapılmaması gerektiğini belirten Prof. Dr. Arıbal, “Biyopsi lokal anesteziyle yapılan son derece güvenli bir işlemdir ve tümörün türünü, evresini, tedaviye vereceği yanıtı anlamamızı sağlar. Artık biyopsisiz meme ameliyatı tüm dünyada kabul edilmiyor” dedi.

Meme kanserinde tedavilerin artık çok daha etkili, kişiye özel ve estetik açıdan koruyucu hale geldiğini aktaran Prof. Dr. Arıbal, “1980’lerde tüm meme dokusu alınırken, artık çoğu zaman sadece tümör çıkarılıyor. Rekonstrüksiyonla meme görüntüsü korunabiliyor. Akıllı ilaçlar sadece tümöre etki ediyor, sağlıklı dokulara zarar vermiyor. Radyoterapide artık sadece hedef bölgeye ışın veriliyor. Yani artık çok daha etkili ve çok daha az yan etkili tedaviler sunabiliyoruz hastalarımıza” şeklinde konuştu.

Kaynak: BASIN BÜLTENİ