Bir gün masalları yeniden okumaya başlayacak kadar büyümüş olacaksın, der C.S. Lewis. Halbuki masallar, evrensel bir dilden sanki sonsuzluğun içinden insanlığa seslenmez mi? İnsanlığın korkuları devam ettiği sürece, mitler ve onların yarattığı bilinmezlik de devam edecek. Bir zamanlar doğadan korkan ve onunla başa çıkmak için mitler yaratan, hikayeler uyduran insanlık doğayla olan sorunlarını çözünce mi gözünü kadına çevirdi acaba? Ne de olsa şimdilerde dünya, kadının gücünden korkuyor. Kadınların özgürlüğünü kısıtlamanın, onlara uygulanan psikolojik veya fiziksel şiddetin altında hep bu korku yatıyor. Oysa bir vakitler tarih, eşitlikten yanaydı. Eşit ve barışçı toplumların tıpkı bu duruma uygun masalları yayılıyordu dünyaya. Sonra hızla kirlendi, değişti her şey. Masalların sarsıcı, uyandırıcı gücü çabuk keşfedildi belki de. Masal sözdür fakat o söz, binlerce yıllık tarihten süzülüp, saf bir bilgiyle günümüze ulaşmayı başarmış, derin bir bilgeliğin izini taşır.

İnsana bir çocuğun kalbindeki o masumiyeti hatırlatır masallar, yitirilen o güzelliğe yeniden ulaşmak için aşılması gereken yolu işaret eder. Bize evrenin sırrını, tam da kalbinden fısıldar sanki ama bu sırrın hakikatine bakmaya kaç kişi cesaret eder? Bu yüzden değil midir, yıllardır hakikatin hikayenin kıyafetlerine bürünerek dillendirilmesi… Masallarda her zaman iyiler kazanır hani. Dünyada da öyle olmayacağını kim iddia edebilir ki? Çünkü henüz masalımız devam ediyor, sonunu bilmediğimiz bir masalın kahramanlarıyız, yazılmasına hepimiz bir şekilde katkı sunuyoruz bu masalın. Tarafımızı seçmek bu nedenle önemli.

Çocuk romanım Medusa’nın Pusulası vesilesiyle geçen yıllar içinde binlerce çocukla kucaklaşma şansım oldu. Onların dünyasına bu kadar kolay girebilmemi, anneannesinden sözlü masallar dinleyerek büyümüş bir çocuk olmama bağlıyorum. O vakitler nasıl ki dinlediğim her şey benim için gerçekse, bugün çocuklara anlattıklarım da öyle. İnandığım bir macerayı, yaşamak istediğim şekilde, dünyanın bilgeliğini kalbime yaklaştırıp o kadim sesi duyarak kaleme alıyorum ve romanın başında kullandığım Schopenhauer’ın o cümlesine yürekten inanıyorum: Her dahi bir bakıma çocuk ve her çocuk bir bakıma dâhidir. İşte çocuklara içlerinde zaten taşıdıkları o hazineyi keşfettirecek sihirli dil, masallardan geçiyor. Bugün çocuğunuza bir masal okumaya ne dersiniz? Çünkü Einstein’ın söylediği gibi; eğer çocuklarınızın zeki olmasını istiyorsanız, onlara masal okuyun. Eğer daha zeki olmalarını istiyorsanız, daha fazla masal okuyun.

Bu inançla başlattık Mitoloji ve Efsaneler Okulu’nu İzmir’de. 6 haftalık bu programda çocuklar, oyunla, gizemlerin peşine düşerek, bazen seramik yaparak bazen de müzik dinleyerek, çoğu zaman da masal dinleyerek öğreniyor kendi topraklarının hikayesini, mitolojisini. Çocukların oyun hakkına saygı duyan, dahası eğlenerek öğrenmenin bilgileri hafızada kalıcı tuttuğunu keşfeden bir metod bizimki. Medusa’nın Pusulası romanımın içindeki kurgunun gerçeğe dönüşmüş hali. Size ilerleyen haftalarda biraz daha fazla bahsetmek istediğim bir konu bu.