Bundan 13 yıl öncesine gidelim. 2010 yılına… Büyük bir kurultay öncesine… Deniz Baykal, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanlığı koltuğundan ‘Kaset’ skandalıyla istifa ettirildi. Çünkü başka çaresi yoktu. Hakkındaki kaset skandalı hem kendisine hem de partiye zarar verecekti.

1992-1996 ve 1996-1999 yılları arasında Kemal Kılıçdaroğlu, Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) müdürlüğü yaptı. 2002’de CHP’ye katıldı.

İlk defa girdiği 2002 Türkiye Yerel Seçimleri’ni İstanbul 2. Bölge milletvekili olarak meclise girdi. Meclis’in kokusunu aldı, siyasete güçlü girmek için de yeni bir ‘Ecevit’ yaratmanın da önü açılacaktı.

2009’da Türkiye Yerel Seçimleri’nde rakibi Kadir Topbaş ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni almak için yarıştı. Nitekim AK Parti adayı Topbaş’ın karşısında seçimi kaybetti. İlk yenilgisi bu sayede başladı, düğüm çözülüyordu.

Kaset ve istifa

Deniz Baykal ise, CHP’nin yıllardır başında bulunduğu bir diğer isimdi. 6. genel başkan sıfatıyla CHP’de Genel Başkanlık politikası yürüten Baykal, CHP’de bir ömür kalma derdindeydi ki, ortaya Fethullah Gülen cemaatince hazırlandığı iddia edilen bir kaset skandalıyla kamuoyunun diline düştü.

CHP’nin 33’üncü kurultayında adaylığını koyan ve ‘Yeni Ecevit’ benzetmesiyle seçmenin karşısına ‘Kravatsız ve kasketli’ olarak çıkan Kılıçdaroğlu, 1189 oyla genel başkan seçildi. Bu sayede Deniz Baykal ‘Kaset skandalı’ ile anılırken Kılıçdaroğlu ise ‘Ecevit’ ile anılacaktı. Herkes Kılıçdaroğlu’nu, CHP’deki yenilenmeyi konuşuyordu. Ama…

2011’de yüzde 5

CHP’nin Genel Başkanlık koltuğuna oturan Kemal Kılıçdaroğlu, ilk defa bir seçimi kaybetmiş, bir seçimi ‘rakipsiz’ kazanmıştı. Ve 2011 yılı Türkiye genel seçimlerinde ise kazanamasa da partisinin oy oranını yüzde 11,5 ile arttırdı. Bu da CHP’nin tabandan başka oy verenlerinin olmadığını gösterecekti.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 2014 yılına gelmesiyle aday olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’nun öne sürülmesi ve seçimi kaybetmesiyle haneye artık ‘Başarısız CHP’yi yazdırmaya başladı. Bu eleştiriler 2014, 2016, 2018 ve 2020 ile 2023’te de devam etti.

CHP’deki başarı sadece kişi ve kişilerde tahmini, İstanbul ve Ankara gibi büyük önem taşıyan şehirlerdeki belediye seçimlerinin zaferle sonuçlandığında yıkıldı. 2019 Yerel seçimlerinde İstanbul’da Ekrem İmamoğlu ve Ankara’da ise Mansur Yavaş seçimi kazanınca; zaferin veya başarısızlığın CHP’de değil, siyasetçide olduğu kanıtlandı. Ve rota yeni arayışlara gitse de, Kılıçdaroğlu’nun yanında, önünde duranlar buna hep karşı çıktı.

Nitekim bunu 38’inci (dün gece) kurultayda da görecektik.

2012 yılında o tweetler

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan olduğu dönemlerde şöyle bir tweet atmıştı: “CHP’nin başında bu beyefendi olduğu sürece ben de halimize hamd ediyorum. İşimiz kolay” diyerek rakibini güçsüz gösteren bir hamle yapmıştı.

CHP’nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise, aynı yıl (2012) attığı tweette şunları yazmıştı:

“Ben asla ve asla koltuğa kilitlenip ben hep burada kalacağım diye bir şey yok. O geride kaldı!” demişti.

Bu iki tweet, siyasi tarihte ‘İktidar ve muhalefet uzlaşması’ olarak anılacaktı.

Cumhurbaşkanlığı ve koltuk kavgası

Cumhurbaşkanlığı seçimine gitti Türkiye, 2023’ün 14 Mayıs’ında ve bunun ikinci turu da yapılan 28 Mayıs’a… Herkes Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş’ı isterken, Kılıçdaroğlu kendisini daha uygun gördü. Çünkü ona Erdoğan ve çevresinin yanı sıra AK Parti’den CHP’ye giren ‘Yapay Delegeler’in baskısı vardı. 6’lı Masa denilen bir ‘Saadet Partili, İYİ Partili, Gelecek Partili, DEVA Partili ve CHP’liden oluşan masada da krizle sonuçlandı. Masa öncesinde de sonrasında da Kılıçdaroğlu hep vardı.

İşte o gizli kulis

Ankara’da büyük bir hareketlilik vardı. İşte o hareketlilik öncesi ‘Değişimci’ ve ‘Kılıçdaroğlu sevicisi’ olarak anlatıldı, dilden dile yayıldı. Aslında bu kişiye değil, bir ana muhalefete, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bir siyasi partiye zarar verecekti. Gazetecilerden bazılarının verdiği Ankara kulis bilgisinde, şaşırtıcı şeyler vardı.

Herkesin ‘Kılıçdaroğlu çekilsin’ demesi, aslında Kılıçdaroğlu’nun ilk sonucunda çekilmek isterken birilerinin baskısıyla yeniden seçime zorlandığı ifade edildi. Çünkü o da istiyordu bunu; ama baskı vardı. Hem iktidar çevresinden hem de parti içinden… Milletvekili, gazeteci, ilçe yöneticileri… Bunun dışında son zamanlarda Kılıçdaroğlu’nu eleştirenlerin kurultay yaklaşırken nasıl da Kılıçdaroğlu sevdasıyla davrandıklarını da gördük, “Kılıçdaroğlu seçilmezse istifa ederim” diyeni de duyduk. Ama istifa eden olmadı elbette!

Özel yolu

İşte o kuliste, Kılıçdaroğlu ikinci tura katılmadan çekileceğini söylemek için kurmaylarıyla görüşmeye giderken Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’nun da bulunduğu odada konuyu açıyor ve Özel ile İmamoğlu odadan çıkıyor. İçerideki başkan yardımcıları, milletvekili ve gazetecilerin ise Kılıçdaroğlu’nun çekilmesine karşı “Bu kararı tek başınıza alamazsınız. Sonuna kadar mücadele edelim, yenilirsek de onurlu yenilelim” baskısıyla ikna etmeye çalışırken ikinci tur başlıyor. Yani bu 13 yıllık süreç, aslında birilerinin baskısıyla devam ettiğini gösteriyor.

Ve bu yönetimin Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı koltuğunda görecektik! Hangi özgüven ve güçlülükle?

Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra “Ben istedim olmadı” deyip çekilseydi ve prosedür olarak kurultaya girilseydi o zaman güzel anılacaktı Kılıçdaroğlu. Ama olmadı!

İkinci turda Kılıçdaroğlu, salondan erken ayrılsa da bin 367 delegeden aldığı 539 oyla ve rakibi Özgür Özel’e ise 812 oyu kaptırmasıyla CHP’nin Genel Başkanlığı koltuğunu devretti. Ve dün gece rakibinin elini kaldırmadan, tebrik etmeden salondan ayrılması, kendisini de kötü anılmasının yolunu sonuna kadar açtı.

Tarihin tozlu sayfalarına giren Piro, 13 yıl önce Ecevit olarak geldi, Gandhi olarak yola çıktı, Gargamel olarak gitti ve öyle de anılacak.

Türkiye, çok sancılı bir dönemde… CHP’de Genel Başkan değişti; ama sanmayın ki her şey değişti…