Zamanımızın en önemli bozuklukları, yalnızlık korkusu ve büyüme korkusudur. Yalnızlıktan kaçış, insanları alışveriş merkezlerinde dolanmaya, kötü ilişkileri sürdürmeye, madde kullanımına ve hepsinden kötüsü kendi benlikleriyle ilişkileri kurmaktan kaçınmaya iter.
Kendimizle iyi ilişki kuramıyorsak, bir başkasıyla nasıl iyi ilişki kurabiliriz? Büyümek, sadece ekonomik ve sosyal sorumluluğumuzu almak değildir- bu işin kolay kısmıdır- büyümek, kendimizle ilgili psikolojik sorumluluk almak demektir.
Yıllar önce verdiğim bir röportajda Türkiye toplumu henüz ergen bir toplumdur, dediğim için çok kızanlar olmuştu. Ama bu bir gerçek, bir 40-50 yaşına da gelse duygusal olgunluğa ulaşamamış bireylerle dolu bir toplumuz. Bunun nedeni de yüzleşmeyi değil suçlamayı seviyor olmamız. Suçu başkasına, ailene, geçmişe, eski sevgiline, topluma at ve kurtul. Senin sorumluluğun yok mu peki artık hayatında? Bu sorunun yanıtını bulmak isteyenlerle genelde eğitimlerinde karşılaşıyoruz. Çok da mutlu oluyorum çünkü sayıları her geçen gün artıyor.
Elbette şunu da akılda tutmak gerekli. Freud’un en önemli tespitlerinden biri olan, insanın “tekrarlama saplantısı”. Yaşamımızda eski bir yara, tanıdık bir senaryo bize devamlı bur çağrıda bulunur ve kendimizi aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamaya ve çocuklarımıza aktarmaya mecbur hissederiz.
Bu enerji öyle büyüktür ki, bu nedenle akıl ve sağ duyunun tam aksine kendimizle ilgili şüphelerimizi doğrulayan işler, kendimizi eleştirmemize göz yuman partnerler ararız.
İçimizdeki güçlü bir şey bize geri denmektedir. Anne ve babamızın ilişkisinde ne gördüysek onu kaydetmişizdir çünkü, bilmeden, fark edemeden. İnsanın kendine de emek vermesi gerekir.
Zamanımızın en önemli bozuklukları, yalnızlık korkusu ve büyüme korkusudur. Yalnızlıktan kaçış, insanları alışveriş merkezlerinde dolanmaya, kötü ilişkileri sürdürmeye, madde kullanımına ve hepsinden kötüsü kendi benlikleriyle ilişkileri kurmaktan kaçınmaya iter.
Kendimizle iyi ilişki kuramıyorsak, bir başkasıyla nasıl iyi ilişki kurabiliriz? Büyümek, sadece ekonomik ve sosyal sorumluluğumuzu almak değildir- bu işin kolay kısmıdır- büyümek, kendimizle ilgili psikolojik sorumluluk almak demektir.
Yıllar önce verdiğim bir röportajda Türkiye toplumu henüz ergen bir toplumdur, dediğim için çok kızanlar olmuştu. Ama bu bir gerçek, bir 40-50 yaşına da gelse duygusal olgunluğa ulaşamamış bireylerle dolu bir toplumuz. Bunun nedeni de yüzleşmeyi değil suçlamayı seviyor olmamız. Suçu başkasına, ailene, geçmişe, eski sevgiline, topluma at ve kurtul. Senin sorumluluğun yok mu peki artık hayatında? Bu sorunun yanıtını bulmak isteyenlerle genelde eğitimlerinde karşılaşıyoruz. Çok da mutlu oluyorum çünkü sayıları her geçen gün artıyor.
Elbette şunu da akılda tutmak gerekli. Freud’un en önemli tespitlerinden biri olan, insanın “tekrarlama saplantısı”. Yaşamımızda eski bir yara, tanıdık bir senaryo bize devamlı bur çağrıda bulunur ve kendimizi aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamaya ve çocuklarımıza aktarmaya mecbur hissederiz.
Bu enerji öyle büyüktür ki, bu nedenle akıl ve sağ duyunun tam aksine kendimizle ilgili şüphelerimizi doğrulayan işler, kendimizi eleştirmemize göz yuman partnerler ararız.
İçimizdeki güçlü bir şey bize geri denmektedir. Anne ve babamızın ilişkisinde ne gördüysek onu kaydetmişizdir çünkü, bilmeden, fark edemeden. İnsanın kendine de emek vermesi gerekir.