Kendimizi hiç beklenmedik, sıkıştırılmış bir zamanın içinde bulmuştuk pandemide. İlk kez tüm dünya insanları aynı anda, aynı çaresizlikle ve kıpırtısız vakitlerde buluşmuştuk. Kimi bundan büyük anlamlar çıkardı, hayatı sil baştan yazmaya karar verdi, kimi için değişen pek bir şey olmadı. Her şeye rağmen çalışmak zorunda olan kimileri içinse toplumun bir kesiminin aslında onları hiçbir zaman önemsemediği, feda edilecekler listesinde ilk sırada yer aldıkları duygusuyla baş başa bıraktı. Herkes aynaya bakarken, bir de birbirine baktı, ilk kez, aynı anda…

Dünya salgın bir hastalıkla ilk kez karşılaşmıyordu. Tarihte birçok örneği bulunan benzeri salgınlar varken, neden bunca hayret içindeydik, ben de buna hayret etmiştim. Bill Gates beş yıl önce yaptığı konuşmasında tüm dünya liderlerini gerçek tehlikenin nükleer bir savaş değil, biyolojik tehditler olacağı konusunda açıkça uyarmamış mıydı? Üstelik bu uyarı bir kehanet değildi, Jared Diamond’ın Tüfek, Mikrop ve Çelik kitabını okuyanlar gelmekte olanın farkındaydı. Bu kitabın arka kapağında Bill Gates’in isminin yazması da elbette tesadüf değil. Bir süredir kafa yorulan konulardan biri, dünyanın savunmasız yakalanacağı tehditlerdi. Tam da öyle oldu… Tüm liderler için gerçek bir sınav vardı, onların sınıfta kalması sadece onların yaşamını değil, yönettikleri toplumun kaderini de sonsuza dek değiştirecekti. Öyle de oldu.  Süper güç olmak, uygarlığın beşiği olmak, dindarlığıyla övünmek, bir şey ifade etmiyordu. İnsan hayatını öncelemeyen sistemler çırılçıplak kaldılar. Yakın dönemde değilse de, uzun vadede bunun çok farklı sonuçları olacak. Elbette hiçbir salgın devrime yol açmaz. Bu o kadar basit değil. İnsanlık o kadar uzun süredir bu kapitalist sistemi düşünmeden soluyor ki, artık bir uzvu gibi oldu, onu kesip atmak öyle kolay değil. Fakat bizi öldüren şey virüs değildi farkında mısınız? Bizi yine kapitalizm öldürdü. Dünya liderleri tüm yatırımlarını silahlara, bu silahları üretecek fabrikalara, tehlikeli üretimler yapabilecek kişilere yaptılar. Fakat silah ilk kez ters tepti. Bu yanılgının bedeli ağır oldu. Daha da olacak.

Kestirilebilirlik kuramlarının can çekiştiği vahşi bir dünyadaydık nicedir. Belirsizlik insanı gittikçe hırçınlaştırıyordu oysa. Hayat, nelere öncelik verildiğine göre yaşanır. Bizim önceliklerimizi belirleyen epeyce bir vakittir, biz değildik. Sistem iplerimizden çekiştiriyor, biz de sürükleniyorduk. Hiçbir şeye vakti olmadığından yakınanların pandemide her şeye vakitleri vardı ama bilin bakalım o zaman da ne yoktu: Her şey

Düşünecek, hislerimizi tanımlayacak, yanımızdaki kişileri gözden geçirecek bolca vaktimiz vardı. Oysa herkes gitmek istediği yere kadar gider. Büyük değişimler kişinin içinde yaşanmadan yüzeye vurmaz. Lakin bir kişinin bile anlamlı bir yaşama evrilmesi, kelebek etkisiyle birçok başka yaşamı etkileyecektir.

Kant’ın söylediği gibi; ahlak, kendimizi nasıl mutlu edeceğimizle değil, mutluluğa nasıl layık olacağımızla ilgili bir öğretidir. Hayat er ya da geç insana layık olduğunu sunar. Yüreğimizi dinleyecek zaman bırakmayan bu çılgın dünya, günlük yaşamın hızını ilk kez altımızdan çekmişken, kendi dünyanıza biraz daha yakından baktınız mı?