Uzmanlar, bina yıkımlarının titizlikle planlanmadığında halk sağlığı için ciddi riskler oluşturabileceğine dikkat çekiyor.
İSG Uzmanı Doç. Dr. Müge Ensari Özay, “Yıkım faaliyetleri, binanın yapısına bağlı olarak çeşitli tehlikeli maddelerin atmosfere karışmasına neden olabilir. Asbest, ağır metaller, kristalin silika ve radyasyon başlıca tehlikelerdir.” diyerek riskleri özetliyor.
Bina yıkım tozları tehlike saçıyor
Kentsel dönüşümün şehirlerin dirençliliğini artırmayı ve modern altyapılar kazandırmayı hedeflediğini belirten Doç. Dr. Özay, yıkımların halk sağlığı ve çevre üzerindeki etkilerine vurgu yaptı:
“Yıkım faaliyetleri, binanın yapısına bağlı olarak çeşitli tehlikeli maddelerin atmosfere karışmasına neden olabilir. Bu tehlikeler, özellikle eski yapılarda yaygın olarak kullanılan malzemelerden kaynaklanmaktadır. Yıkım tozları, organik ve inorganik maddelerin bir karışımını içerir. Bu kapsamda asbest, ağır metaller, kristalin silika ve radyasyon başlıca tehlikelerdir.”
1980 öncesi binalarda asbest riski
Doç. Dr. Özay, yıkımlar sırasında açığa çıkabilecek başlıca tehlikeleri ve sağlık üzerindeki etkilerini şöyle sıraladı:
Asbest: 1980'lerden önce inşa edilen binalarda yalıtım, çatı kaplama ve boru malzemelerinde yaygın olarak kullanılır. Havaya karışan asbest lifleri, solunduğunda akciğer kanseri, mezotelyoma ve asbestoz gibi ölümcül hastalıklara yol açabilir.
Ağır Metaller: Eski boyalar, borular ve endüstriyel ekipmanlarda bulunan kurşun ve kadmiyum gibi metaller, yıkım sırasında tozla serbest kalabilir. Bu maddeler sinir sistemi, böbrekler ve diğer organlar üzerinde toksik etkilere neden olur.
Kristalin Silika (SiO2): Beton, tuğla ve taş gibi malzemelerin parçalanmasıyla ortaya çıkar. Silika tozuna maruziyet, silikoz gibi tedavisi olmayan akciğer hastalıklarına yol açabilir.
Radyasyon: Bazı eski binalardaki malzemeler veya özel tıbbi/ endüstriyel tesislerdeki kaynaklar, yıkım sırasında risk oluşturabilir.
Kahramanmaraş depremi sonrası kritik tespit
Yıkım alanlarında yapılan ölçümlere dikkat çeken Doç. Dr. Özay, “Yıkım bölgelerinde yapılan ölçümler, özellikle solunabilir toz konsantrasyonlarının çok yüksek seviyelere ulaştığını göstermektedir. Örneğin, Kahramanmaraş deprem sonrası Üsküdar Üniversitesi olarak gerçekleştirdiğimiz TÜBİTAK projesinde, enkaz kaldırma çalışmalarında solunabilir tozun ortalama konsantrasyonu sınır değerin 2 katının üstünde tespit edilmiştir.” dedi.
İşçiler ve halk için ciddi riskler
Yıkım sırasında işçilerin doğrudan maruz kaldığı tehlikeler de önemli boyutta. Doç. Dr. Özay, “Akut maruziyet solunum yolu tahrişleri, alerjik reaksiyonlar ve cilt problemleri gibi sorunlara neden olurken, kronik ve yüksek seviyeli maruziyet; asbestoz, silikoz, akciğer kanseri ve mezotelyoma gibi ölümcül meslek hastalıklarına yol açabilir.” şeklinde konuştu.
Rüzgarla yayılan toz ve toksik maddelerin çevrede yaşayan halkı da etkileyebileceğini vurgulayan Doç. Dr. Özay, “Partikül büyüklüğü azaldıkça, toz havada daha uzun süre asılı kalır ve daha uzak mesafelere taşınabilir. Bu durum solunum yolu hastalıklarını, alerjileri ve genel toksik maruziyeti tetikler. Özellikle çocuklar, yaşlılar ve kronik hastalığı olan bireyler daha hassastır.” dedi.
Riskleri azaltmanın yolları
Tehlikelerin önüne geçmek için alınması gereken önlemleri de sıralayan Doç. Dr. Özay, şunları belirtti:
Yıkım öncesi potansiyel tehlikeli maddeler tespit edilmeli.
Tehlikeli maddelerin sökümü, sertifikalı ekipler tarafından özel ekipmanlarla yapılmalı.
Toz kontrolü için yıkım alanında su püskürtme ve nemlendirme yöntemleri uygulanmalı.
İşçiler filtreli maske, koruyucu tulum, eldiven ve gözlük gibi KKD’leri kullanmalı.
Çevre ve iş sağlığı denetimleri, ulusal ve uluslararası mevzuatlara uygun gerçekleştirilmelidir.