Koşu bantları, günümüzde spor salonlarının ve evlerin vazgeçilmezi olsa da ilk olarak 1818’de İngiliz mahkumlarını cezalandırmak için icat edildi. İngiliz mühendis Sir William Cubitt, St. Edmunds hapishanesindeki mahkumların tembellik ettiğini fark ederek onların kas gücünden faydalanmayı düşündü ve bu şekilde ilk koşu bandını tasarladı.
İŞKENCE AMAÇLI TASARIM
İlk koşu bandı, dev bir cıvataya benziyordu ve mahkumlar sürekli döndürerek enerji sağlıyordu. Bu hareket, düz koşuya değil, sürekli merdiven tırmanmaya benziyordu. Mahkumlar dururlarsa düşecekleri için sürekli hareket etmek zorundaydı. Elde edilen enerji ise; buğday öğütmek, su çekmek veya madenleri havalandırmak gibi işlerde kullanılıyordu.
Tahminlere göre mahkumlar günde 6 saat boyunca bu bantlarda kalıyor, bu da 1500 ila 4200 metre tırmanmaya eşdeğer bir efor anlamına geliyordu. Bu yük, Everest Dağı’nın yarısına tırmanmaya denk geliyordu.
KOŞU BANDININ YAYILIMI
Cubitt’in tasarımı İngiltere’de hızla yayıldı ve 50 İngiliz ile 50 Amerikan hapishanesinde kullanıldı. Viktorya döneminde koşu bantları “hapishane disiplinini artıran önleyici bir ceza” olarak görülüyordu. Ancak haftanın beş günü az besinle bu yoğun efor mahkumların çoğunu sakatlanmaya sürükledi.
1875 yılında koşu bantları birçok dernek tarafından “hapishane disiplininde büyük gelişme” olarak nitelendirilirken, 1898 yılında kullanımı tamamen yasaklandı.
İŞKENCEDEN SAĞLIĞA
1911’de ABD’de patent alan koşu bandı, 1952 yılında Dr. Robert Bruce’un tıbbi araştırmalarında kalp sağlığını ölçmek için kullanıldı. 1960 ve 1970’lerde ise kardiyo egzersizlerinin popülerleşmesi ile spor salonlarına ve evlere girdi.
Böylece, 19. yüzyılda mahkumlara işkence amacıyla tasarlanan cihaz, ironik bir şekilde sağlıklı yaşamın vazgeçilmez bir öğesi haline geldi.