Bu hafta çok üzüldüğüm iki olayı takip ettim basından. Biri otizmli olduğu için kendi mezuniyetine dahil edilmeyip ailesi ile tek başına kutlama yapmak zorunda bırakılan çocuğun hikayesi, diğeri uğradığı cinsel istismar sonucu adalet sanıklar aleyhine tecelli etmediği için yaşama inancını yitirerek intihar eden gencin öyküsü. İkisi de içimi çok acıttı. Nasıl gerçek olabildiklerine inanamadım ama sonra kötülüğün doğasını anımsadım.
Bana kötülükten bahsetme dostum, bana bu çağda hâla ̂ neden iyiliğin bulunduğunu açıkla, yazmıştım Yalancılar ve Sevgililer romanımda. Dracula yani Kazıklı Voyvoda’nın gerçek hayatını ve Fatih Sultan Mehmet’le olan meselesini yazmak için 5 kere yaşadığı topraklara Transilvanya’ya gitmem gerekmişti bu roman için. Bu romanı yazarken en çok kötülük kavramına kafa yormuştum. İnsan kötülükle mi doğar yoksa bu sonradan edinilen bir durum mu? Bir insan neden 100 bin kişiyi kazığa geçirir? Ölümlerden mi zevk alır? Yoksa en kötüler en korkak olanlar mıdır?
En son kötülüğün kolaycılığına karar verdim. Kötu ̈ olmak çok kolay, iyi olmak ve iyi kalmak ise çaba istiyor, dahası direnç istiyor. Boş heveslere, hırslara karşı dik durmayı öğrenmek, tarafını belirlemek gerekiyor. Korkularla da baş etmeyi bilmeyi gerekli kılıyor. Ve elbette affetmeyi de bilmek gerekiyor! Korku duyan korkutur. Her duygu aynını doğurur… Tüm iyi insanlara selam olsun, dünya onların hatırına dönüyor hâla ̂.
Siyaset toplum hayatını kolaylaştırmak, refahı arttırmak için bir araç olmalı. Fakat bizde siyaset popüler söylemlerin etrafında dönüp duruyor ama iş gerçek sorunlara geldi mi, kimseyi orada bulmak mümkün değil. Örneğin, otizmli çocukların eşit eğitim hakkı için ne yapıyoruz siyasiler? Bu haberler toplumda rahatsızlık yaratınca şöyle bir ortada görünüp, birkaç yatıştırıcı söz söyleyip ortadan kayboluyorlar.
Kötülüğün Doğası
Gülşah Elikbank
Yorumlar