Her yeni romanım yayınlandığında ilk sorulan sorulardan biri kahramanın ben olup olmadığıdır. Ben de buna hem evet, hem de hayır, diye yanıt veririm her zaman. Milan Kundera, romanlarımdaki kişiler kendime ilişkin gerçekleşmemiş olabilirliklerdir, der. Her biri benim ancak kenarında dolaştığım bir sınırı aşmıştır. Çünkü romanın sorguladığı sır, o sınırın ötesinde başlar. Benim de kendi hayatımda aşamayacağım sınırlar vardır fakat bir roman kahramanının ruhuna bürünüp hayalimdeki dünyayı, belki de tehlikeleri prova edebilirim.
Roman yazarın itirafları değildir; bir tuzak haline gelmiş dünyamızda yaşanan insan hayatının araştırılmasıdır… Edebiyat insanı anlama sanatıdır ama önce kendini anlamaktır. Kendinden bir bilgiyi, derinden çıkarmaktır. Bazen öyle cümleler yazarım ki; o cümlenin içimde nasıl yıllardır gizlendiğini anlamlandıramam. Şifa buradan geliyor belki de. Bu sebeple yazmanın iyileştiren yanını anlatıyorum yıllardır; gerek kendi deneyimlerimden gerekse okuduklarımdan ya da şahit olduklarımdan. Kahramanın özelliği de satırlar arasında gizlidir. Dikkat ederseniz her zorlu macerada hikayenin kahramanı aslında o yolculuğa çıkmaya pek de gönüllü değildir ama iş başa düşer ve cesaretini giyer, yola düşer. Biz buna kahramanın yolculuğu deriz. Aslında bu insanın da hayat karşısındaki macerasıdır.
Edebiyat, Freud’dan önce de bazı gerçeklerin farkındaydı ne de olsa. Dünyayı anlamak, insanı anlamlandırmak ve yaşama bir şekilde devam etmek her geçen gün zorlaşıyor. Bu zorluğu aşacak bir itici güç gerekiyor her birimize. İyi kitaplar bunun için var. Edebiyat benim için, yalnız olmadığımı hissetmenin en keskin yolu. Bir yerlerde, hiç tanışmasam ve belki hiç tanışamayacaksam da, benimle aynı kalp ağrısına sahip birilerinin olduğunu bilmek… Bir yanda tüm yaşadıklarımın bir yandan da asla yaşayamayacaklarımın tesellisi. Sizin için de okuduğunuz kitaplar böyle olabilir. İnsan her hatayı kendi yapacak kadar ne imkana ne de böyle geniş bir şansa sahip. Bazı hataların bedeli çok ağır üstelik.
Yeni yıl gelmişken, elinize bir kitap alıp kendinizle baş başa kalmak için kendinize biraz zaman tanıyın. En iyi yatırım, insanın kendine yapacağı yatırımdır çünkü. Her zaman söylediğim gibi, en iyi kişisel gelişim kitabı ise romandır. Benim her yıl okumaktan hoşlandığım iki roman var, size onları önermek istiyorum. Biri Maeve Binchy’den Yıldızlı ve Yağmurlu Geceler… Diğeri de Nikos Kazancakis’ten Zorba. Hani yazar diyor ya bu romanında, dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir, bilir misin? Yarım işler, yarım konuşmalar, yarım günahlar, yarım iyiliklerdir. Sonuna kadar git be insan… Evet, sonuna kadar gidemediğiniz neler var, yeni bir yıl gelirken geriye dönüp bakmak için doğru zaman olabilir. Siz de kahramanın yolculuğunu kendi yolculuğunuza dönüştürebilirsiniz. Hiçbir zaman geç değil ve hiçbir yol dönülmez de değil. İnsana bahşedilmiş bu ömürde, ilk sorumluluğunuz kendinize… Siz mutlu olmadan bir başkasını mutlu etmeniz de mümkün değil. Bunu hep akılda tutarak atmalı adımları, ne dersiniz?