Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanlığı Yerleşkesi’nin temel atma töreninde yaptığı konuşmada İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun “(Kudüs) bu bizim şehrimiz” sözlerine sert karşılık verdi; “Döktükleri kanda boğulacaklardır” ifadelerini kullanarak hem Netanyahu’yu hem de İsrail’in Gazze operasyonlarını hedef aldı. Erdoğan’ın konuşması, Türkiye’nin dış politika duruşunu ve bölgesel krizlere yaklaşımını yeniden vurguladı.
Erdoğan, törende Dışişleri Bakanlığı’nın yeni yerleşkesinin gerekliliğini, yapısal özelliklerini ve “Ankara’ya yeni bir silüet” kazandırma hedefini anlattı; bakanlık personelinin verimli çalışacağı bir merkez inşa edileceğini söyledi. Konuşmasının devamında dış politikaya ilişkin keskin bir dil kullanan Erdoğan, diplomasi dilinin nezaket olduğunu ancak “hadsizlikler karşısında susmayacaklarını” vurguladı. Bu bölüm, hem iç kamuoyuna hem de uluslararası dinleyiciye yönelik stratejik bir mesaj niteliği taşıdı.
“KUDÜS BİZİM ORTAK DAVAMIZ” — ERDOĞAN’IN SERT VURGULARI
Netanyahu’nun “Burası bizim şehrimiz” açıklamalarına, Erdoğan doğrudan hitap ederek yanıt verdi: “Kudüs bizimle birlikte 2 milyarlık İslam aleminin ortak davası ve mirasıdır” dedi ve Gazze’de yaşanan insani krize vurgu yaparak Gazzeli mazlumların yanında olmaktan vazgeçmeyeceklerini belirtti. Erdoğan, “Kudüs’ün kirletilmesine izin vermeyeceğiz” ifadeleriyle hem dini-manevi vurguyu hem de siyasi pozisyonu öne çıkardı. Bu sözler, Türkiye–İsrail hattındaki gerilimde yeni bir tırmanış sinyali olarak algılanıyor.
NETANYAHU’NUN SÖZLERİ VE BAĞLAMI: ANI, TARİH VE DIŞ POLİTİKA ARGÜMANLARI
İsrail Başbakanı Netanyahu, Kudüs’te katıldığı bir programda Erdoğan’a yönelik çıkışında 1998’deki Mesut Yılmaz anısını paylaştı; “Bu bizim şehrimiz, sizin şehriniz değil” diyerek Kudüs’ün bölünmeyeceğini savundu. Netanyahu’nun konuşması, ABD ve bazı müttefik çevrelerle ilişkilendirilen söylemler ve Kudüs’ü “bölünmez başkent” olarak tanımlama eğilimleriyle paralel bir ton taşıdı. Bu çıkış, bölgesel diplomasi gündeminde yeni polemiklere yol açtı.
BÖLGESEL KRİZ, KAMU DİPLOMASİSİ VE ALGI YÖNETİMİ
Hem Erdoğan’ın hem de Netanyahu’nun açıklamaları sadece iki lider arasındaki söz düellosu değil; aynı zamanda iç ve dış kamuoyuna yönelik algı yönetimi çabaları. Erdoğan’ın vurgu yaptığı “Gazzeli mazlumlar” teması, Türkiye’nin son dönemdeki diplomatik hattını güçlendiren insani-davacı söylemi pekiştiriyor. Netanyahu’nunse “Kudüs’ün bölünmeyeceği” yönündeki retoriği, İsrail iç politikası ve güvenlik anlatılarıyla örtüşüyor. Bu iki ayrı anlatı, bölgedeki diplomatik manevraları ve güvenlik argümanlarını daha da görünür kılıyor.
NE DEĞİŞTİ, NE KALICI? TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI VE SONRAKİ ADIMLAR
Erdoğan’ın konuşması, Türkiye’nin “büyük devlet refleksi”ni vurgulayan söylemini yineleyerek askeri, diplomatik ve insani kaygıların iç içe geçtiğini gösterdi. Türkiye’nin bundan sonraki hamleleri sahada diplomasi, BM ve bölgesel aktörlerle temaslar, ayrıca kamu diplomasisi üzerinden yürütülecek kampanyalar ekseninde şekillenecektir. Uluslararası aktörlerin tepkileri ve bölgedeki gelişmeler, iki lider arasındaki gerilimin hangi düzeyde kalacağını belirleyecek.