Medicana International İzmir Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Müge Yaşar, bağımlılık ve duygu durum bozukluklarının tedavisinde kullanılan Transkraniyal Manyetik Stimülasyon (TMS) yöntemiyle ilgili önemli bilgiler paylaştı. Cerrahi işlem gerektirmeyen bu nöromodülasyon tekniği, beyin aktivitesini hedef bölgelerde yeniden düzenleyerek tedavi süreçlerine katkı sağlıyor.
“Beynin belirli bölgelerine manyetik uyarı gönderiliyor”
TMS’nin işleyişini anlatan Dr. Yaşar, tedavinin tamamen dışarıdan uygulanan manyetik alanlarla gerçekleştirildiğini belirtti:
“Transkraniyal Manyetik Stimülasyon (TMS), beynin belirli bölgelerine manyetik alan aracılığıyla uyarı gönderen, cerrahi gerektirmeyen bir nöromodülasyon tedavisidir. Kafa derisine yerleştirilen elektromıknatıslar aracılığıyla, beyinde nöronların elektriksel aktivitesi uyarılarak beyin aktivitesi modüle edilir.”
Bu uyarıların, nöronlar arasındaki iletişimi ve beyin ağlarının işleyişini doğrudan etkilediğini söyleyen Yaşar, TMS’nin özellikle sinaptik plastisite üzerinde önemli bir rol oynadığını vurguladı.
Bağımlılık tedavisinde TMS nasıl çalışıyor?
Bağımlılıkta beynin ödül devresinin prefrontal korteks ve dopamin sistemi üzerinden aşırı uyarıldığını hatırlatan Yaşar, TMS uygulamasının bu döngüyü kırmayı hedeflediğini belirtti:
“TMS tedavisinde, madde arama davranışını tetikleyen nörokimyasal yollar sessizleştirilerek bağımlılığın sonlanması amaçlanıyor.”
Bu yaklaşım sayesinde, bağımlılığa sebep olan beyin devrelerinin yeniden yapılandırıldığı ve kişinin madde arama dürtüsünün azaldığı ifade edildi.
Serotonin ve dopamin düzeylerinde olumlu değişim
TMS’nin yalnızca sinir iletimini düzenlemekle kalmadığını, aynı zamanda serotonin ve dopamin gibi nörotransmitterlerin düzeylerinde de olumlu etki yarattığını belirten Dr. Yaşar, şu açıklamayı yaptı:
“Bu uyarılar sinaptik plastisiteyi yani yeniden yapılanmayı etkileyerek, özellikle karar verme merkezimiz olan prefrontal korteks ve duygu motivasyon bölgemiz olan limbik sistem arasındaki iletişimi düzenleyebilmektedir. TMS ile beyin uyarıldığında, serotonin ve dopamin düzeylerinde, reseptörlerde ve sinir hücrelerinin kendini yenileme yolaklarında olumlu değişimler sağlanabiliyor.”
Bu etkiler sayesinde TMS, depresyon, obsesif kompulsif bozukluk, bağımlılıklar ve bazı anksiyete türlerinde etkin bir tedavi seçeneği olarak öne çıkıyor.
Bağımlılığı tetikleyen yolları sessizleştiriyor
Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, bağımlılık sürecinde beynin ödül devresinin adeta kontrolsüz çalıştığını belirterek, TMS’nin bu devreyi yeniden düzenlemeye odaklandığını anlattı. Özellikle mantıklı düşünme, karar verme ve dürtü kontrolünden sorumlu prefrontal korteks ile haz ve motivasyon merkezleri arasındaki iletişimin normalleşmesini sağladığını ifade eden Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, "TMS ile amaç, madde arayışını ve anlık haz beklentisini azaltarak kişinin öz denetimini güçlendirmektir. Böylece kişi, bir maddeye ya da davranışa yönelmeden önce durup düşünebilme kapasitesi kazanır" diye konuştu. Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, yöntemin ilaçsız ve girişimsel olmayan yapısının, özellikle ilaç kullanmak istemeyen ya da ilaç tedavisine direnç gösteren bireyler için önemli bir avantaj oluşturduğunu aktardı. TMS tedavisinin her hasta için uygun olmadığını da belirten Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, değerlendirme ve planlamanın psikiyatrist tarafından yapılması gerektiğinin altını çizdi. Epilepsi öyküsü bulunanlar, kafatasında metal implant veya kalp pili taşıyanlar ve gebeler için şu an için önerilmediğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, "Bunun dışında birçok hasta grubu TMS’den yararlanabilmektedir. Önemli olan, kişinin klinik değerlendirmesinin doğru yapılması ve tedavi hedeflerinin net belirlenmesidir" dedi.
Hastalar seans sonrası günlük hayatına devam ediyor
Hastaların tedavi sırasında konforlu bir süreç yaşadığını dile getiren Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, seansların ayaktan uygulandığını, anestezi ya da sedasyon gerektirmediğini kaydetti. Tedavi sırasında hastanın rahat bir koltukta oturduğunu, baş bölgesine yerleştirilen elektromanyetik bobin aracılığıyla hafif tıklama sesleri ve yüzeysel bir titreşim hissi oluştuğunu söyleyen Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, "Bu his kısa sürer, rahatsız edici değildir ve hasta seans biter bitmez normal hayatına dönebilir" dedi. Bağımlılık vakalarında genellikle günde bir seans olacak şekilde haftanın beş günü uygulandığını aktaran Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, toplam sürenin ise 20-30 seans arasında değiştiğini vurguladı.
Öte yandan TMS’nin en verimli sonuçlarını psikoterapi ve gerektiğinde ilaç tedavisiyle birlikte uygulandığında verebildiğini ifade eden Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, "Beyindeki biyolojik süreçleri TMS düzenleyebiliyor, terapi ise bu yeni öğrenmeleri pekiştirmede etkili olabiliyor. Kişinin sadece madde isteğinin azalması değil, aynı zamanda hayatı yeniden yapılandırması da önemlidir. Bu nedenle çoklu yaklaşım kalıcılığı artırabilir" diye konuştu. Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, tedavi sonrası bağımlılığın yeniden nüks etmesi konusuna da ışık tutarak, "Her hastanın tepkisi farklı olmakla birlikte, craving yani madde isteğinde anlamlı bir azalma gözlemleniyor. Bazı hastalarda ilerleyen dönemlerde destekleyici seanslar planlanabiliyor. Amaç, beynin yeniden kazandığı dengeyi korumasını sağlamak" dedi.
Türkiye’de kullanım artıyor
TMS’nin özellikle Avrupa ve ABD’de bağımlılık tedavisi protokollerinde yer almaya başladığını söyleyen Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, Türkiye’de de son yıllarda daha fazla merkezde uygulanır hale geldiğini belirtti. Büyük şehirlerde erişimin daha kolay olduğunu, bağımlılık alanında farkındalığın giderek arttığını vurgulayan Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, "Önümüzdeki yıllarda TMS’nin bağımlılık tedavilerinde destekleyici standart yöntemlerden biri olması beklenmektedir" değerlendirmesinde bulundu. Son olarak TMS’ye dair doğru bilinen yanlışlara da değinen Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, yöntemin zihin kontrolü ya da hafıza silme tekniği olmadığına dikkat çekti. "TMS, kişinin özgür iradesini ortadan kaldırmaz; tam aksine bilişsel kontrolünü güçlendirir" diyen Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, tedavinin beynin doğal iyileşme kapasitesini desteklediğini ifade etti.



