İnsanların yürekleri de birer yanardağ sanki. Her an patlamaya hazır, diye yazmıştım 2013 yılında Aşkın Gölgesi romanımda. Her geçen gün bu cümlem hayatın içinde daha görünür oluyor. Bireysel olarak bu yüzyıl bizi fazla bencil olmaya yönlendirdi. Bir önceki yüzyılın toplumsal olaylarla başı dertte olduğu için bireyi yalnızlaştırıp bencilleştirerek bunun önüne geçeceğini fark eden kapitalist sistem, insanların zaaflarını onlara karşı çok güzel kullandı ve herkesi sadece kendisinin değerli olduğuna inandırdı.
Etrafa baktığınızda fazla özgüvenli insanlar var fakat bu özgüvenin altı boş. Gerçek bir sebebi, yeteneği yok. İnsan elbette eşref-i mahlukat olarak çok kıymetli ama bu birey olarak bizi herkesten ve her şeyden üstün kılmıyor. Özsaygı bu çağda çok daha önemli bir değer haline geldi bana sorarsanız. Çocuklara kazandırmamız gereken şey de bu. Maddi olmayan, materyale bağlı olmayan manevi değerler ile kendini kıymetli hissetme ve bunu büyütme… Bahsettiğim şeyin zorluğunun da elbette farkındayım. Anı yaşa, carpe diem derken, geçmişi dert etmeyelim derken; geleceği de düşünmez olduk. Evet, anda kalabilmek çok mühim ve zaten insanın gerçekten sahip olabildiği tek şey de, içinde bulunduğu zaman. Fakat bu anı yaşamayalım derken, diğerlerinin anlarına yapılan saygısızlıklar ne olacak. Benden sonrası tufan, yaklaşımını ne yapacağız? Bu hafta bir müzisyen daha öldürüldü, biliyorsunuz. Bir cafede, kız arkadaşıyla otururken… İnsanlar bireysel olarak sadece bencilleşmiyor, silahlanıyor da. Çünkü kendisi dışında hiçbir şeyin bir anlamı yok, dünyanın, içindekilerin anlamı onun işine yaradıkları kadar. İzmir’de gerçekleşen taksici cinayetinde de, ruhen kayıp bir gencin gözünü kırpamadan ona yardım etmeye çalışan bir adamı nasıl öldürebildiğini gördük. Vicdanıyla bağı olmayan, başka insanların nefes alıp vermesiyle ilgilenmeyen, para ve maddi kazanımlar dşışında bir anlam görmeyen kişilerin eninde sonunda bir başkasına zarar vermesi kaçınılmaz. Örneğin bir köpeğe, kediye şiddet gösteren biri, bilin ki fırsat bulduğunda aynısını bir çocuğa da yapabilir. Yakalanmayacağını bildiği sürece böyle insanlar her yanlışı yapıp, her suçu işleyebilir. Gerçi yakalansalar ne oluyor ki? Hapis cezaları o kadar yetersiz ki, kısa sürece çıkacağından emin bu suçlara yatkın olan insanlar. Onlar yasanın açıklarını sizden benden iyi biliyor çünkü.
Peki ne yapacağız? Yürekleri birer yanardağ gibi patlamaya hazır bu insanlarla nasıl aynı havayı, başımıza bir şey gelmeden soluyacağız? Çocuklarımızı nasıl koruyacağız dahası? Eğitim sistemi yine değişirken, artık kimsenin bir sisteme inanmadığı, güvenmediği bu zamanda, kendimize nasıl bir çıkış yolu bulacağız? Eminim, bu soruları siz de her geçen gün kendinize, arkadaşlarınıza soruyorsunuz. Yanıt hem kolay hem çok karışık. Bir yazıyla anlatılacak kadar basit değil fakat. Sadece tek bir kişinin yanıtlaması da mümkün değil aslında. Bireylerin bu sorunu toplumun sorununa dönüşmüş durumda ve biz bunu yeterince konuşmuyoruz ne yazık ki. Ne dersiniz?