Uçsuz bucaksız kâinatın sahibi, âlem sarayının yegâne sultanı ALLAH tır.

Her şeyin sahibi O’ dur. Mülkünde kuralları koyan da O’dur. Kurallarına uyan kullarına mükâfat veren, isyan edeni cezalandıracak, pişman olup, tövbe edeni af edecek olan da Allah’tır.

Emirlerini ve isteklerini bildirmek için kitaplar, o kitapları anlamak için de peygamberler gönderendir. Kullarına karşı annelerinden daha merhametlidir. Bu merhametin gereği olarak daha büyük belalardan bizi korumak için bazen şefkat tokatlarıyla bizleri terbiye ve ikaz etmektedir.

Her kesin ama özelikle Müslümanların başına öyle bir imtihan açılmış ki, bu sınavın sonunda ya dünya saltanatının en az beş katını kazanmak, ya da her şeyi kaybetmek ile karşı karşıyayız.

O zalim değildir ancak kullar O’nu dinlemeyerek kendi kendilerine zulüm etmektedirler.

Kur’ an bunun pek çok örneğini gözler önüne sermektedir.

Bununla birlikte peygamberler diliyle de kullarının başlarına gelecekler konusunda ikaz etmektedir. Bir keresinde sevgili peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Ey Muhacirler (Mekke’den Medine’ye hicret eden Müslümanlar ) cemaati! Beş şey vardır ki onlarla imtihan olacaksınız. Onların sizi (hayatta iken) yakalamasından Allah’a sığınırım. Onlar şunlardır:

  • Bir milletin içinde zina, fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet bu suçu alenî (insanların göreceği şekilde) işlediğinde, mutlaka içlerinde veba (salgın hastalık) hastalığı ve onlardan önce yaşamış milletlerde görülmemiş başka hastalıklar yayılır.

Burada hemen aklımıza aids gibi hastalıklar geliyor…

  • Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet, mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve başlarındaki yöneticilerin zulmü ile cezalandırılır.
  • Mallarının zekâtını vermekten kaçınan her millet, mutlaka yağmurdan mahrum bırakılır (kuraklıkla cezalandırılır) ve hayvanları olmasa onlara yağmur bile yağdırılmaz.

Ödümüzü patlatan kuraklığın sebebinin ne olduğunu anladık mı?

Burada hemen üzerimizdeki sorumluluğu yok sayarak “ Olacağı varmış, ne yapalım?” kolaycılığına sığınamayız. Vakit varken yanlışımızdan dönüp, tövbe etmeye gayret etmeliyiz.  Çünkü Allah samimi tövbeleri kabul edendir.

  • Allah’ın ahdini (emirlerini) ve Rasûlü’nün ahdini (yaptığı anlaşmaları ve sünnetini) terk eden her milletin başına, Allah mutlaka kendilerinden olmayan bir düşmanı musallat eder ve düşman o milletin elindekilerin bir kısmını alır.
  • İdarecileri Allah’ın Kitabı ile amel etmeyip, indirdiği hükümlerden işlerine geleni seçtikçe Allah onların hesabını kendi aralarında görür (fitne, fesat ve anarşi belasına maruz kalırlar).” (İbn-i Mace, Fiten, 22)

Adalet göreceli bir kavramdır. Allah ise mutlak adalet sahibi, Adildir.

Evet, biz insanlar için ve sosyal toplum için en adil olanı Allahın yasalarına uymak olacaktır.

Allahın yasalarının bir kısmı yazılıdır, buna şeriat denir. Bir kısmı da âlemde caridir, buna da kevni kanunlar denir.

Doğadaki yasalara uymayınca maddi varlığımıza ve sağlığımıza zarar verdiğimiz gibi, ilahi kanunlara uymayınca da hem kendimize hem de insan topluluklarına bilerek ya da bilmeden zarar vermekteyiz. Zararın farkına varıp geri dönme şansımız yaşadığımız sürece hep mümkündür.