Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla kadına yönelik artan şiddet ve kadın psikolojisi konusunu değerlendirdi. Prof. Dr. Tarhan, özellikle "Nordik paradoksu" kavramına dikkat çekti ve kadına yönelik şiddetin yalnızca toplumsal cinsiyet eşitliğiyle açıklanamayacağını vurguladı.
Nordik paradoksu ve şiddetin küresel görünümü
Bazı erkeklerin eğitimli, kariyer sahibi ve dışarıdan başarılı görünse de eşlerine karşı şiddet uygulayabildiğini kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Bu durum yalnızca ‘erkek şiddeti’ olarak değil, genel anlamda ‘güçlünün zayıfı ezmesi’ olarak da değerlendirilmeli.” dedi.
Prof. Dr. Tarhan, “Bu kavram, İskandinav ülkeleri gibi toplumsal cinsiyet eşitliğinde dünyanın önde gelen ülkelerinde, kadına yönelik şiddetin hâlâ yüksek oranlarda görülmesini ifade eder. Bu ülkeler, özellikle 1960’lı yıllardan itibaren cinsiyet eşitliği konusunda yasal düzenlemeler yaparak büyük ilerlemeler kaydettiler. Ancak İsveç’te günümüzde hâlâ ayda 2-3 kadın, partner şiddeti nedeniyle hayatını kaybediyor.” ifadelerini kullandı.
Avrupa Birliği ülkelerinde yapılan araştırmalara göre, kadınların yaşamları boyunca en az bir kez partner şiddetine maruz kalma oranı Avrupa ortalamasında yüzde 22, İskandinav ülkelerinde yüzde 28, Türkiye’de ise yüzde 33 civarında.
Kadın ve erkek arasındaki farklılıklar
Kadın ve erkek arasındaki biyolojik ve psikolojik farklılıkları değerlendiren Prof. Dr. Tarhan, “Her şeyden önce, kadın ve erkek biyolojik olarak eşit değildir. Ancak toplumsal anlamda, hak ve fırsatlar bakımından eşit olmaları gerekir. Bu ayrımı net olarak yapmak önemlidir. Biyolojik eşitlik iddiası bilimsel olarak gerçekçi değildir. Bir kadının vücudunda ortalama 4 litre kan dolaşırken, bu miktar erkeklerde yaklaşık 6 litredir. Bu fark bile başlı başına fiziksel güç ve performans açısından eşitliğin olmadığını gösterir. Dolayısıyla, ‘eşitlik’ kavramı burada yanlış beklentilere yol açabilir.” dedi.
Prof. Dr. Tarhan, beyin işlevlerindeki farklara da dikkat çekerek, “Kadın beyni, erkek beynine kıyasla empati kurma becerisi açısından daha güçlüdür. Bu fark çocuk yaşta bile gözlemlenebilir. Anaokulunda bir çocuk düştüğünde erkek çocuklar oyuna devam ederken, kız çocuklar yardım etme eğilimi gösterir. Yani bu, empati eğiliminin doğuştan geldiğini gösteren önemli bir örnektir.” ifadelerini kullandı.
İlişkilerde strateji ve denge
Kadın ve erkek beyni arasındaki sorun çözme farklılıklarını açıklayan Prof. Dr. Tarhan, “Erkekler stres altında kaldıklarında içe çekilip yalnız başına çözüm ararken; kadınlar paylaşarak, konuşarak rahatlama ihtiyacı duyar. Bu durum da zaman zaman yanlış anlaşılmalara neden olur. Erkekler ‘sorunu kendi içinde çözmeye çalışırken’ suskun kalabilir. Kadın ise ‘iletişim kurarak çözüm aradığı’ için çok konuştuğu zannedilebilir.” dedi.
Prof. Dr. Tarhan, kadınların stratejik ve düşünsel bir yaklaşım geliştirmesi gerektiğini belirterek, “Kadının ağlaması ya da duygu sömürüsü, şiddete meyilli bir erkeğin zayıflığı daha da ezmesine yol açabilir. Bunun yerine kadın, eşinin hangi yönlerden etkilendiğini iyi gözlemlemeli ve stratejik davranmalıdır.” ifadelerini kullandı.
Toplumsal yapının yeniden inşası
Ataerkil düzenin şekillendirdiği toplumsal rollerin yeniden ele alınması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, “Yeni bir gelenek, yeni bir toplumsal anlayış inşa etmeliyiz. Eski kalıplar ‘babamdan böyle gördüm’, ‘vurdum mu oturturum’ gibi şiddeti ve erkek egemenliğini meşrulaştıran söylemler artık geçerliliğini yitirmeli. Toplumda hâlâ yaygın olan ‘erkek kadına itaat etmez ama kadın erkeğe itaat etmelidir’ anlayışı da yanlıştır. İtaat iki taraf için de, sadakat iki taraf için de geçerlidir.” dedi.
Evliliklerde sağlıklı iletişim ve zaman yatırımı
Prof. Dr. Tarhan, evliliklerde güvenin önemine dikkat çekerek, “Eskiden evliliğe ‘sevgi yuvası’ denirdi. Artık doğru tanım ‘güven yuvası’ olmalıdır. Çünkü güvenin olmadığı yerde evlilik inceldiği yerden kopar. Evlilik bir ateş gibidir: Çok yaklaşırsan yakar, çok uzaklaşırsan söner. Bu nedenle mesafeyi dengede tutmak, ilişkiyi sürekli beslemek gerekir.” dedi.
Kadın ve erkek rollerinde dengeyi sağlayan ilişkilerin uzun vadeli ve sağlıklı olacağını belirten Prof. Dr. Tarhan, “Evde kadın da erkek de rollerini dengeleyerek ortak liderlik kurmalı. Kadının biyolojik eğilimi kendini ifade etmeye yöneliktir. Erkeğin ise görsel uyarılara tepkisi daha fazladır. Bu farklılıklar göz önüne alınarak evlilik kurumunda dengeli bir sistem kurulmalı.” ifadelerini kullandı.
Kadın ve erkek rolleri tamamlayıcı olmalı
Prof. Dr. Tarhan, toplumsal düzenin kadın ve erkek rollerini çatışma değil, tamamlayıcılık üzerine kurması gerektiğini vurgulayarak, “Feminen ve maskülen enerjinin dengesi hem birey hem toplum sağlığı için hayati.” şeklinde sözlerini tamamladı.




