Sana bir işin başarılamayacağını söyleyecek binlerce insan var. Felaket tellallığı yapacak
binlerce insan var. Seni yutmayı bekleyen tehlikeleri, sana birer birer gösterecek binlerce
insan var. Ama sen yüzündeki gülümsemeyle ceketini çıkar ve yola koyul. Başarılamayacak
şeyle uğraşırken şarkılar söyle ve başar, demişti Edgar A. Guest.

15 yıl önce lanetli bir kasabada geçen, kahramanlarından biri istediği zaman kara kediye
dönüşebilen 150 yaşında bilge bir kadın olan Günebakan Üçlemesi'ni yazdığımda kimse böyle
bir romanı Türk bir yazardan beklemiyordu. Oysa ben Anadolu efsaneleri ve Türk
mitolojisinden ilham almıştım ve kendi hikayelerimizin gücünden emindim. Okuma yazma
bilmeyen anneannemden dinlediğim o tuhaf hikayelerin insanlığın ortak bilincinden
geldiğinden emindim yani o bilmese de, yüzyıllardır kulaktan kulağa taşınan bir öğretinin
temsilcisiydi anneannem. Onun sözlü hikaye anlatıcılığı bende yazıya dönüştü. Edebiyata
kapıdan değil pencereden girmiş oldum ama böylesi çok daha iyi oldu. Yapılmamışı yapmak
bana farklı yollar açtı. Ben de korkmadan o patikayı takip ettim ve sonunda oldukça güzel bir
yere vardım. Siz de kendi kalbinizde bir doğrudan eminseniz, gerisini kulak arkası
edebilirsiniz. Her yenilik önce karşısında engeller bulur ne de olsa. İnsanlar yeni fikirlere
hemen alışamaz. İnsan doğası gereği kendi konfor alanlarından çıkmaktan hoşlanmaz ve
başkalarının çıkmasını da kendisi için tehlikeli bulur. Oysa tüm yenilikler, devrimsel fikirler o
çizginin dışına çıkabilenler tarafından başarılmıştır.

Var olan her canlının bir serüveni var ve bu serüvenlerde onlarca deneyim yatar. Tüm
deneyimlerimizi algımıza, öğrendiklerimize göre acı, tatlı, engel, armağan olarak kategorize
eder ve bilgimize, isteğimize, motivasyonumuza göre bazılarından kurtulur, bazılarını tekrar
tekrar deneyimler, bazılarını da katlanarak yaşarız. Yazar Saba Deniz Uzun, kitabında yer
verdiği farklı insan hikayeleri ile hayatta karşılaştığımız engellerin üstesinden gelmenin,
lütufları fark etmenin, mükâfatları alçakgönüllülükle kabul etmenin ve hayatın bize sunduğu
her şeye tam bir adanmışlıkla yaklaşmanın rehberini sunuyor bize.
Yazarın “E.L.M.A.” bilgeliği olarak okura sunduğu döngü, bize zorluklarla başa çıkmayı
öğretirken aynı zamanda hayatı yaşamayı ve takdir etmeyi; engeller, lütuflar, mükâfatlar ve
adanmışlık anlarını ve her defasında kendimizi bulmayı hayatın doğal bir akışı olarak kabul
eder.

“Toplumdan ve aileden önce, ezeli ve ebedi olarak biz hâlâ Tanrı’nın bebekleriyiz.”

“Bugün birçok insan kendi elmasından bir ısırık almadan dünyadan geçip gidiyor. Çünkü
kendin için bir şey yapmanın günah sayılması hâlâ en eski bilgi olarak kanımızda yürüyor.”
En son ne zaman bir sebep, bir topluluk, bir koşul olmadan yalnızca kendiniz için hayatta
kaldınız? İşte bu kitap sizi kendi elmanıza ve o elmayı ısırma cesaretine davet ediyor. Elmayı
ısırırsam düzenim bozulur, önümde engeller oluşur korkunuza elmanın deşifresiyle eşlik
ediyor: Engelden eyleme, Lütuftan lügate, Mükâfattan marifete, Adanmışlıktan anlama…
Bu kitap hayatta keyifle ve kendinizle kalabilmenizin rehberi. “Eğer tepede ‘ben’ dediğimiz o
merkez varsa, daha kapsayıcı olacak, olanlara çok boyutlu bakabileceksiniz. Ama en tepede
yalnızca sahip olduğunuz bir kimlik duruyorsa, aşağıda dalından düşüp çürümüş elmalar
göreceksiniz ve tatlarını hep merak edeceksiniz.”