Çöpü yere atmakla yalan söylemek arasında pek bir fark yoktur. İkisi de etrafı kirletir ama kalpten çıkacağı için yine ilk kalbe bulaşır kiri. Çöpü birileri temizleyebilir, yalan gün yüzüne çıkar önemini kaybedebilir. Peki ya kalp? İşte onu sahibinden başkası göremez, eğer kalbinden bir is çıkıp bulamışsa dünyaya, sahibi de göremez. Bahsi geçen cenneti bilir kalbine is bulaşmayanlar ya da bulaşan isi temizlemeyi başaranlar…

Yaşam, başını gökyüzüne kaldırdığında içinde taşıdığın sonsuz ruhunu, toprağa baktığında ölümlü bedenini hatırlamak arası kadar kısa… Ya da bir o kadar uzun…

Ruhumun sonsuz olduğuna inancım olmasa kötü bir insan olabilir miydim, bilmiyorum. Bile isteye hak yiyebilir miydim, aynanın karşısında yalan söyleyip herkesten önce kendimi kandırabilir miydim mesela? Bir ufuk çizgisine tertemiz gözlerle bakmak yerine çapağa bulaşmış kirpiklerimi kırpa kırpa bakabilir miydim?  Bir çiçeği koparmadan koklamak yerine, onu dalından ayırıp akan burnuma kurban edebilir miydim taç yapraklarını…

Ölümlü bir bedeni temiz tutmaya çalışırken, ölümsüz bir ruha hoyratça davranabilir miydim?

Kendimize saygımız olmadıktan sonra, cehennem dediğimiz şey 40 derece sıcakta ayağımızın altına yapışan sakızla yürümeye çalışmaktan başka ne olabilir ki?