Karanlıkta yalnız başıma yarı açık pencerenin önünde sessiz sedasız oturuyorum. Perdeyi aralayıp içeriye sızan rüzgar yüzümü okşarken usuldan, dışarıdaki sesleri dinlememi söylüyor. Kulağımı kabartıyorum; çocuklar oyun oynuyor olmalı, cıvıl cıvıl sesleri yankılanıyor boş ve karanlık odamda. Nerelerde gezindiğini bilmediğim ruhumu geri getiriyor yanıma. Bir annenin yükselen sesi kesiyor çocukların cıvıltısını. Çocuğuna karşı olan kaygılarını bağırarak bastırmaya çalışan kadının sesini üç ya da dört sokak ötede olduğunu sandığım kına gecesinde çalmaya başlayan müziğin sesi bastırıyor bir anda.

“Yürü” diyor kadın çocuğuna “yürü bir daha bana sormadan evden çıkma.”

Rüzgar eserken ruhumla tekrar fısıldıyor kulağıma

“dinlediğin yeter , biraz da kapat gözlerini sana anlatacaklarım asıl şimdi başlıyor .”

Dinliyorum rüzgarın sözünü kapatıyorum gözlerimi.

Bir anda bütün sesler tanıdıklaşıyor .2 katlı betondan yapılı eski evimdeyim. Babam kahveye gitmiş, annem kapının önünde komşularla. Çaylar demlenmiş, çay kokusuna o güzel o nahif insanların sıcaklıkları karışmış buhar olup yukarıya çıkıyor, burnumun direği sızlıyor.

Atılan şekerler karıştırılırken bardağın bile mutluluktan dile gelip çıkardığı müthiş tınıyla beraber kahkaha sesleri yükseliyor. Camın kenarına yaklaşıyorum rüzgâr esiyor.  Bir üst sokaktaki salonda düğün başlamış gelinle damadı piste davet ediyorlar. Alkış kıyamet.

Bizim kızlar az ileride köşe başında ellerinde çiğdemler konuşma seslerini bastıran kahkaha sesleriyle gecenin karanlığını delip geçiyorlar adeta. “İlk geçen araba senin olsun ikincisi benim”, “bundan sonraki salonda çalacak şarkı benim olsun”…

Babaannem yan bahçede  amcamlarda mi yine ? Amcam her zamanki  gibi Şener Şen’in Ziya’sı edasıyla atıp tutuyor. Yengem “Yapmasana böyle” derken artık vazgeçmiş yine de bir umut amcamı doğru yola getirmeye çalışıyor. Balkonları yine kalabalık, amcama “çok yaşa” diye diye gözlerinden yaş gelinceye kadar gülüyorlar…

Bütün sesleri bastırıyor başka bir ses? “Önce birkaç damla yaş gözlerimden süzüldü…”

Kızlar merakla arabanın geldiği yöne çeviriyorlar başını acaba hangimizin sevdalısı?

Ben su almaya çıkmıştım yukarı. Birden hatırlıyorum camın yanından ayrılıyorum. Şimdi koşa koşa ineceğim çocukluğuma. Kaygısız, tasasız, mutlu hem de çok mutlu çocukluğuma… Kapıdan çıkarken terliklerimi ters giydiğimin dahi farkında değilim. Merdivenleri üç beş basamak atlayarak iniyorum. Evden çıktığım anda gözüm takılıyor; boncuk gözlü dedem televizyonu yine son ses açmış yarı açık perdenin ardından dışarıyı izliyor.

Bağırıyor bana” bir yukarı bir aşağı inip binip durma”

“Amaaaan dedem diyorum bırak bugün koşturayım ,bugün ayaklarım yerden kesilsin uçarak koşmak kaç kere nasip olacak bana? Sonraki koşturmalarım mecburiyetten olmayacak mı? Sırf hayata yetişebilmek bir şeyleri başarabilmek için hep ayakta olacağım hep koşturacağım ve hiç bir zaman ayaklarım bu kadar hafif basmayacak yere. Ruhum bu kadar hafif kalamayacak.

O yüzden kızma be dedem  bırak da şimdi çocukluğuma koşturayım.”

Bırakın çocuklarınız çocukluğuna koştursun.