Çocuk, bebeklik ve ergenlik arasındaki çağdır.
Genellikle konuşma ve yürüme kabiliyetleri kazanıldıktan sonra çocukluğun başladığı; cinsel gelişimin başladığı ergenlik dönemi ile birlikte çocukluk döneminin bittiği kabul edilir. Ama bu tanımlamalar görecelidir ve kesin sınırları yoktur.
Kimilerine göre ise kırk yaşına kadar herkes çocuktur.
Çocukluk, insan ömrünün ilkbaharı, duyguların tertemiz yaşandığı çağıdır.
Adalet ve samimiyetin zirvesi, lekesiz bir vicdandır çocukluk.
Her şey olmaya müsait ama en iyisi, en başarılısı olması istenilendir, çocuk.
Geleceğin büyüğü, gözümüzün nurudur.
Varlılığıyla sevinilen, yokluğuyla kahrolunandır çocuk.
Dünyadaki servetimiz, ahirette sınavımızdır. Yitirildiğinde ise en büyük acımızdır.
Adem Peygamberde Habil, Hz. İbrahim’in İsmail’i, Meryem annemizde İsa (a.s), Hz.Muhammed’de Fatıma ve İbrahim’dir.
Bazen kıskançtır, Kabil gibi. Kimi zaman mutidir İsmail gibi, bazı da Yusuf’tur Yakup’un gözündeki yaş gibi…
Annenizin hangi çocuğusunuz?
Bir anneye sormuşlar:
“En çok hangi evladınızı seviyorsunuz?” diye.
Anne bir iç çektikten sonra şöyle cevap vermiş:
“İyileşene kadar, hasta olan evladımı,
Eve gelene kadar, uzakta olanı,
Büyüyene kadar, en küçük olanı ve ölene kadar tüm evlatlarımı seviyorum.” demiş.
Laf aramızda, ben annemin uzaktaki evladıyım…
Şairin dediği gibi:
“Ah bir çocuk olsaydım, parklarda oynasaydım.
Dertten kederden uzak arkadaşlar bulsaydım.
Büyüdüm de ne oldu? Ömrüm kederle doldu,
Çocukluk günlerimi gönlüm hep arar oldu.
Seller gibi çoşardım kanatlanır uçardım,
Bu duygular içinde ah bir çocuk olsaydım.”