Bir oda dolusu insan birbirine seslerini duyurmak için daha da sesli konuşuyor. Yanlış anlamayın kimse kavga etmiyor aksine kahkahalar havada çarpışırken huzur olup evin dört bir yanına saçılıyor. Sobanın üzerinde fokurdayan çayın püskürttüğü damlacıklardan çıkan ses çayın hazır olduğunu haber veriyor. Hiç kimse izlemese de televizyon son ses açık, hep bize eşlik ediyor. Sesler birbirine karışırken işte tam burada, bu perdenin altında aynı tonlardan döşenmiş sünger minderde oturuyorum ben. Elimde bir leblebi… Bu eski kahverengi perdenin virajlı yol görünümündeki desenini kesin biz çocuklar için yapmışlar diye düşünürken leblebiyi alıp araba yapıyorum. İşte tüm yollar benim…

Bu perde de kahverenginin kaç tonu var? Kaç tane çizgi çekmişler tek tek saymak lazım… Bu çiçek ne çiçeği? Alt taraftaki püskül desenine ne kadar benziyor yoksa onun da adı püskül çiçeği mi? Acaba bizim bahçedeki saksılarda var mı? Hafif perdeyi aralayıp bakmalı…

Perdeyi aralayıp bahçeye gökyüzüne bakıyorum nasıl da gece zifiri kara… O seslerin arasında duvarın dibinde sıçrayan kurbağanın sesini dahi duyabiliyorum. Gecenin karanlığı ürpertirken içimi kahkahalar hızlıca örtüyor perdeyi. Bu kadar güzel insanların arasında karanlık beni nasıl korkutabilir ki? Çay kaşıkları da eklenince o ses ordusuna ninni gibi gelmeye başlıyor… İşte gözlerim kapanıyor kahkahalar battaniyem bu güzel insanların çıkarsız içten sevgileri yastığım oluyor. Şimdi uyumalıyım babam nasıl olsa beni yatağıma taşır…