Max Weber’in deyimiyle, dünyayı bir büyübozumu gibi düşünmek, modern toplumun karmaşıklığı ve çelişkileri hakkında bize derin bir bakış açısı kazandırır. Çocukken dünyayı bir oyun odası ya da park gibi hayal etmeyen var mıdır bilmem, ben ettim. Her köşesi keşfedilmeyi bekleyen gizemlerle dolu, devasa oyuncaklarla dolu bir yerdi. Hayal gücümüz sınırsızdı, her şey mümkündü. Fakat büyüdükçe, bu park yok olmak yerine daha da karmaşıklaştı.
Tıpkı bir puzzle’ın parçaları gibi, birbirine kenetlenen bu sayısız unsur kendi dilini konuşuyor ve kendi kurallarına göre işliyordu. Bu parçaları anlamaya ve birleştirmeye çalıştıkça, bulmacanın ne kadar büyük ve zorlayıcı olduğunu her seferinde daha da fark ediyorduk.
Bazen kaybolmuş hissedebiliyoruz elbet bu karmaşada. Hangi parçayı nereye yerleştireceğimizi bilemiyor, bocalayabiliyoruz. Hepimiz yaşıyoruz bunu, bazı dönem daha çok…
Pes etmemek gerekiyor sanırım.
Bir parçanın diğerine uygunluğunu görüp o bağlantıyı kurup, puzzle’ın parçalarını kaybetmeden resmi tamamlamaya çabalamak şu hayatın amaçlarından olmalı.
Yoksa tek başına bir parçanın ne kadar değersiz olduğunu lakin buna karşın o tek parçanın bütünde ne kadar değerli olduğunu fark edeli epey zaman oldu…