Gençlik, bir toplumun nabzıdır. O nabız yavaşladığında, toplumun kalbi de durmaya yüz tutar. Son yıllarda Türkiye’de ve dünyada gençliğin içine düştüğü boşluk, sadece bireysel bir kriz değil; kolektif bir çöküşün habercisi. “Bir Genç İçin Yanmak Gerekir” başlıklı metin, bu çöküşe karşı bir ağıt değil, bir direniş çağrısıdır. TÜİK’in 2024 verilerine göre, 15-24 yaş arası gençlerin %38’i gelecekten umutsuz. Bu oran, sadece ekonomik değil, aynı zamanda manevi bir buhranın da göstergesi.
“Bir Genç İçin Yanmak Gerekir” ifadesi, bir metafor değil; bir misyon. Bu misyon, sadece gençleri değil, onları yetiştiren toplumu da kapsıyor. Bu yangını söndürmek için önce onu görmek, sonra ona koşmak gerek. Çünkü bir genç yanarsa, bir gelecek yanar. Ama bir genç kurtulursa, bir ümmet ayağa kalkar.
Gençlik… gözleri açık ama kalbi uykuda. Nereye geldiğini bilmeyen, neden yaşadığını sorgulamayan bir nesil. Hayatın anlamını aramıyor. Çünkü ona sunulan sahte hayatlar, ekran ışığında parlayan yalanlar, gerçeğin önüne perde çekmiş. Örnek olması gerekenler ya siyasetin girdabında kaybolmuş ya da maddiyatın peşinde tükenmiş. Yasaklı maddelerle kararan hayatlar, bedenlerin metaya dönüştüğü bir çağda, sosyal medya vitrinlerinde imrenilen sahte mutluluklar tasarlanıyor.Her eve ateş düşmeden, komşunun evinden yükselen dumanı fark etmek gerek.Bir genç daha kaybolmadan, bir kalp daha kararmadan, bir hayat daha sönmeden dertlenmek gerek. Eğitimcilerden ailelere, kanaat önderlerinden siyasetçilere kadar herkese sorumluluk yüklüyor. Gençliğe sadece bilgi değil, ideal sunmak gerek. Sadece kariyer değil, karakter inşa etmek gerek.
Camiden eve, evden camiye gitmekle kurtulmazsın. Sadece kendini kurtardığını sanırsın.Toplumun tamamı yanarken, bireyin kendini kurtarması bir yanılsamadan ibarettir.Ve biz hâlâ kendi küçük dünyamızda huzur arıyoruz.Oysa cemiyet yanıyor. Gençlik yanıyor. İman yanıyor. Ve bu yangını söndürecek yürekler lazım. Öyle yürekler ki, nefsini, dünyasını, hatta ahiretini bile bu dava uğruna feda edebilsin. Dünya zevkinden bihaber, cefaya talip, mahkemeye, musibete razı yiğitler gerek.
Karşımızda dev bir yangın var.Alevleri göğe yükseliyor.İçinde evladım yanıyor.İçinde ümmetin umudu yanıyor.İçinde imanım tutuşmuş, yanıyor.Ve ben koşuyorum.Yangını söndürmeye, bir genci kurtarmaya, bir kalbi diriltmeye.Yolda biri beni engellemiş, ayağım ona çarpmış… Ne önemi var?Bu yangının yanında, bu küçük engel bir kıymet ifade eder mi? Bazı yangınlar vardır, sesi çıkmaz. Ne siren çalar, ne duman yükselir. Ama içten içe yakar. Sessizce, derinden, sinsice…Gençlik böyle bir yangının ortasında. Gözleri açık ama kalbi uykuda. Nereye gittiğini bilmeyen, neden yaşadığını unutan bir nesil. Ve biz, bu yangını izliyoruz. Sessizce.
İşte bu şuurla, bu fikirle, bu dava ile yanacak gençler yetiştirmek gerek. Ahlaki erozyona karşı dimdik duran, çürümüşlüğe meydan okuyan, hem dünyasını hem ahiretini bu yangından kurtarmak için yola çıkan gençler. Çünkü bir genci kurtarmak, bir nesli kurtarmaktır. Bir nesli kurtarmak, bir ümmeti ayağa kaldırmaktır. Uykuyu unutmak gerek. Karnı doyuracak kadar yemekle yetinmek gerek. Her sabah “Bugün bir gencin hayatına nasıl dokunurum?” diye plan yapmak, yollara düşmek gerek.
Gazetecilik, sadece olanı aktarmak değil; olması gerekeni de hatırlatmaktır. Bu metin, bir haber değil belki ama bir haberin doğmasına vesile olabilir. Gençlik politikalarının yeniden ele alınması, manevi rehberlik mekanizmalarının güçlendirilmesi ve dijital çağda değerlerin korunması için bir uyarı niteliğindedir.
Ve unutmayın…Bu yangını söndürecek su, bizim gözyaşımızdır. Bu yolu aydınlatacak ışık, bizim imanımızdır. Bu davayı taşıyacak omuz, bizim yüreğimizdir. Allah hepimizi bu yolda yanmaya, bu yolda yaşamaya ve bu yolda yaşatmaya muvaffak eylesin.