Güner Demiray, edebiyatın her alanında eserler kaleme alan bir sanatçı. Deneyim ve bilgi dağarcığını bu kez çocuklar için öyküler yazmaya yönlendirmiş. Torunlarına anlatmak için kurguladığı dokuz öyküden oluşan bir eserle karşı karşıyayız; Emre ve Zeynep’e Anlattığım Öyküler. Fabl türünün modern örneklerini de içerisinde barındıran eserde insanın doğanın sıradan bir parçası olduğu gerçeği anımsatılıyor. Oysa insan iki ayağı üzerinde durduğundan beri kendisini hep dünyanın efendisi, çoğul ya da tekil tanrıların gölgesi sanmıştır.

Yazar bir ardıç ağacının dilinden çocuklara, elbette hepimize seslenir: “Ağaçlar öyle bitkiler ki yavrum, beşikten mezara hayatın her evresinde kullanılır, insan yaşamına renk katar, yarar sağlar. Unutma oğlum, yaşamın imgesiyiz biz. Şiirin, türkünün yatağı bizdedir!” der. Kökleri ile toprağa bağlı, pek de özgür olmadığını düşündüğümüz ağaçlar; aslında sonsuz varoluşun içinde durmaksızın süregelen bir devinimin tam da ortasında üzerlerine düşen görevi yerine getirirler. Peki, ya insan soyu? Yarının yetişkinleri olan çocuklar bu sorunun ve karşılığındaki yanıtın önemini kavramalıdır. Bencillik türümüzün son derece kötülük saçan özelliği.

Eserde konuşur gibi akıp giden bir biçem ön planda. Öyküler genellikle birinci tekil kişi anlatıcı tarafından aktarılıyor. Başkahramanların bazen geniş zaman bazen de görülen geçmiş zaman aracılığıyla anlattıkları olaylar gündelik hayata ilişkin üzerinde durulması gereken ayrıntıları ele alıyorlar. Düşsel bir anlatımdan çok gerçekçi bir anlatımı tercih eden Demiray, okurlarını merak ve çatışma unsurlarını kullanarak öykülerine bağlıyor. Çocuk kitaplarındaki öğreticilik özelliğinin yerli yerinde kullanılması yazarın ikinci önemli seçimi. Emeğin ve tarımsal üretimin önemini vurgulayan bir kesit: “Köylü meyve sebze, buğday vb. üretmezse kentler aç kalır. Tarımsal üretimlerdir kentlerin karnını doyuran. Köy okulları da daha çok gelişsin, kitaplıklar kurulsun, sinemada olsun köyümüzde, mühendisler gelip köylüyü aydınlatsınlar. Üretim arttırılsın. Modern tarıma geçilsin. Tarım makineleri verilsin, gübre verilsin. Köyler de kalkınsın, yoksa açlık baş gösterir. Farkına varmalıyız ki aydınlanma; bireyin, toplumun ve insanlığın tek kurtuluşu.

Çocukların kalplerine ve bilinçlerine seslenen her kitap, her söz yarınlara açılan birer köprü. Öğrenme ve kavrayış yetimizin en güçlü olduğu dönem çocukluk yıllarımız. Köy enstitüleri geleneğiyle yetişmiş olan M. Güner Demiray, bu geleneğin ana öğretilerini çocuk okurlarına sunmayı amaç edinmiş. Çağdaşlaşma ve insan olabilme / insan kalabilme düşüncesi toplumun  ileriye gitmesini sağlar. “Hayat sevmekle başlar; çünkü sevgi de güneş gibidir, canlılar arasında bir erdem ve iyilik bağı yaratır!” diyen yazar ayırt etmeksizin bütün canlıların iyiliğini diler. Varlık zincirinin güçlü olması kuşkusuz ayrışmaktan değil bütünleşmekten geçer.

Her öykü; gelecek zamanlara gönderilen birer evrensel ileti, çocukların katışıksız bilinçlerinden güç alan. Onlar dinledikçe, onlar okudukça çoğalacağız!

 

*Emre ve Zeynep’e Anlattığım Öyküler, M. Güner Demiray, İzan Yayınları, Ankara, 2023