Yorgun rüzgarlar esiyor ruhumda. Beynim ve kalbim gibi yorgun rüzgarlar. Silkelenip atmak istiyorum üzerimdeki ölü toprağını, zaman hızla azalırken önümde. Ama hiçbir şey de yapacak halim yok. Kaldı ki isteğim de. Ne zaman böyle oldum ben. Ne zaman bir yerde yangın olsa, yangın daha başlamadan orda olurdum. Bana hayat öğretmişti çünkü bunu. Öğretimiz buydu belki de bizim. Belki de en büyük yanılgımızdı bu yaşadığımız şey.

Zaman akıp giderken önümüzde yavaş yavaş, bizler de akıp gidiyorduk kentlerde ve yaşamlarda. Bir insana dokunmaktı belki de istediğimiz veya bir kenti güzelleştirmek. Sahi güzel mi hala bu kent. Dokunabildik mi yüreklere. Güzelleştirebildik mi bu şehri ya da biz olduğumuz için mi güzeldi bu şehir.

Hatırlar mısın o ilk öpüşmemizin esrikliğini. Hani dudağının kenarına bir buse kondurmuştum. Tam dudağınla yanağının kesiştiği yere. Kalbinin atışını avucumun içinde hissetmiştim orda. Sonra bir gece yarısı sana kocaman sarılmıştım. Üzerinde siyah bir elbise vardı. Kokun bütün çiçeklerden çok daha güzeldi. Bir gece kar yağmıştı şehrimize ve biz seninle bembayaz karın yağışını izlemiştik saatlerce…

İşte bu yüzden güzeldi bu şehir çünkü biz güzelleştiriyorduk sevgimizle her şeyi. Sonra rüzgarlar sert esmeye başladı. Kontrol edemedik rüzgarları belki de. Belki de yelkenlerimizi rüzgarlara göre şekillendiremedik. Hayatımız kontrol üzerini kuruluydu belki de. Her şeyi kontrol edeceğimizi düşündük. Belki de en büyük yanılgımız buydu. Belki de her şeyi akışına bırakmak o kadar da akıl karı değildi. Biz yelkenlerimizi çoktan indirmiştik…

Rüzgarı kontrol edemezsiniz belki ama yelkenlerinizi ona göre ayarlayabilirsiniz. Yelkenleriniz rüzgarla dolsun.