Merhabalar;
Bu ilk yazımda, Yeni İzmir okurlarına saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Malum gündemimizde Lozan Barış Antlaşması’nın 100.yılı var. Ben de 17-18 Temmuz 2023 tarihlerinde Ankara’da Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Tarih Kurumu ve Dış işleri Bakanlığı’nın ortak düzenlediği bir sempozyuma davetli konuşmacı olarak katıldım.
Sempozyumun bitişinde yapılan değerlendirmede en önemli sonuç olarak “artık Lozan Antlaşması için ‘hezimet’ tartışmalarının ortadan kalkması gerektiği ve Lozan Antlaşması’nın Türkiye için önemli bir zafer olduğunun anlaşılması gerektiği” düşüncesi ortaya çıktı. Yurtiçi ve yurt dışından birçok tarihçi bilim insanı, Lozan Antlaşması’nı bilimsel ve birinci el kaynaklara dayalı olarak değerlendirdiler. Önemli olan şu idi. Türkiye’de sokakta yapılan tartışmaların dışında tarihçiler, Lozan Antlaşması’nın o dönem dünyada ve Türkiye’de TBMM Hükümetinin büyük bir zaferi olarak görüldüğünü bir kez daha ortaya koydular. Bu nedenle artık Lozan Antlaşması’nın 100. yılında ve bundan sonra Lozan Antlaşması hakkında kimse çarpıtmaya ve itibarsızlaştırmaya girmemelidir.
Lozan Antlaşması, nasıl ki bizler sahip olduğumuz evin bize ait olduğunu bir tapu ile kanıtlıyorsak, bu ülkenin de bizlere ait olduğunu kanıtlayan bir tapu niteliğindedir. Bu antlaşma belgesi, bizim topraklarımızı vatan bildiğimizin tapusudur. Bu nedenle Lozan Antlaşması’nı artık kimse tartışmaya açmamalıdır. Lozan belgesinin tartışmaya açmak Türk devletinin varlığını ve Türk topraklarının bize ait olmadığı tartışmalarına yol açacaktır. Bunun da en çok Sevr haritasını ve maddelerini gerçekleştirmek isteyenleri sevindireceği de açıktır. Artık bunun herkes tarafından anlaşılması zorunludur. Lozan Antlaşması artık birilerinin zorda kaldığında sarılacağı bir belge olmamalıdır.
Lozan Antlaşması imzalandığı andan itibaren “Türklerin parıltılı zaferi” olarak dünya basınına yansımıştır. Ülke içinde “milli bir gün” olarak anılmış ve her 24 Temmuz’da konuşmalarla, Lozan’da katkısı olan başta başdelege İsmet İnönü olmak üzere herkese minnet ve şükran duyguları bildirilmiştir. İsmet Bey ve Lozan heyeti, Lozan’a giderken Ankara’dan İstanbul’a geldiğinde Darülfünun’da gençlerle bir konuşma yapmış, antlaşmanın imzalanması sonrası ülkeye dönüşünde de aynı şekilde Darülfünun’da aynı şekilde konuştuğu için bu bir gelenek haline gelmiş ve Darülfünun sonrası İstanbul Üniversitesi ve daha sonra başka üniversitelerde de bu gelenek devam ettirilmiştir.
Çok partili hayata geçişte, siyasetin o ayrıştırıcı dilinin Lozan Antlaşması üzerinden de yaşama geçmesi maalesef Lozan Antlaşması’nın da itibarsızlaştırılmasına neden olmuştur. Özellikle Lozan’da başarısı kanıtlanan İsmet İnönü’nün muhalif parti lideri haline gelmesi noktasında, iktidardaki DP’li milletvekillerinin “milli” olan Lozan’ı siyaset dışında tutamaması, bugün Lozan Antlaşması hakkında ortada bulunan çarpıtma ve yalanların da başlangıcı olmuştur. Bu nedenle; ülkede milli bayram ve günlerden olması gerekli Lozan Antlaşması’nın imzalandığı 24 Temmuz gününü “milliyim” diyen herkesin saygıyla ve önemle yad etmesi şarttır. Bu konu siyasete alet edilmeden, genç nesillere ülkenin çıkarı noktasında birlik ve beraberlik için aktarılmalıdır ki zor anlarımızda dayanışmamızı sağlayan bir itici güç olsun.
Son söz olarak şunu da belirtmemiz şarttır. Lozan Antlaşması, Sevr Antlaşması’nı Ankara’nın verdiği “İstiklal Savaşı” ile çöpe atıldığı için hukuken I. Dünya Savaşı’nın da barış antlaşmasıdır ve bu anlamda da kazanımlarının değeri daha da önemli hale gelmektedir. Tüm Türkiye’nin tarihçi bilim insanlarının verdiği kanıtlara güvenmesi ve Lozan Antlaşması’nın büyük bir zafer olduğunu anlamasının zamanı gelmiştir. Bu cümleden yol olarak 100. yılında ülkeyi büyük bir yıkımın içinden kurtaranları ve bu açılan yolda da Lozan’da bağımsız bir devlet olduğumuzu tüm dünyaya tanıtılmasını katkı sağlayanları saygı ve minnetle anıyorum.
Lozan Günümüz kutlu olsun!