Covid-19 bize aşının pandeminin seyrini nasıl değiştirebileceğini gösterdi. Eğer bu aşılama çalışması 1918 ve devamındaki yıllarda yapılsaydı İspanyol Gribi pandemisinde milyonlarca insanın ölümü (resmi verilere göre 50 milyon insan) engellenebilirdi. Salgının hemen öncesinde yaşanan 1. Dünya Savaşı’nda yine resmi verilere göre 16 – 40 milyon insanın yaşamını yitirdiği düşünüldüğünde bırakın gözle görülmeyi normal ışık mikroskobunda bile görülemeyen bir mikrobun insanlık için ne derece tehlikeli olduğunu anlayabiliriz. Son yaşadığımız pandemide ise yaşamını yitirenlerin sayısı 7 milyon civarında. Yapılan aşılama sayesinde milyonlarca insanın yaşamı kurtulmuş oldu.

İnsanlık tarihi aynı zamanda bulaşıcı hastalıkların da tarihidir. İspanyol işgalcileri yeni keşfettikleri Amerika kıtasında ilerlerken onlardan önce taşıdıkları mikropları o kıtadaki insanları yok etti. Veba gibi, lepra (cüzzam) gibi hastalıklar korku verici hastalıklar olarak tanımlanmış ve nedenlerinin bilinmediği dönemlerde yani mikropları bilmediğimiz zaman dilimi boyunca Tanrı’nın bir cezası olarak nitelendirilmiştir. Gerçi zamanımızda bile hastalıkları Tanrı cezası olarak niteleyen sözde profesör doktorlarımız var ama onları tarihin gerisinde kalan beyinler olarak düşünebiliriz. Tarihi yakalayıp insanlığa yarar sağlayan bilim insanları hep bu hastalıkları tedavi etmeyi ya da en azından insanlar arasındaki bulaşmayı engellemeyi hedefleyen çalışmalar yaptılar. Bu amaçla bulunan en önemli tıbbi ürün AŞI‘dır.

Aşı (vaccine) sözcüğü, düşük düzeyde hasta eden ve çiçek hastalığından korunmak için kullanılan “Vaccinia Virus”ten gelir. Aşı, bir kişiye uygulandığında bulaşıcı hastalıklara karşı bağışıklılık yanıtının oluşmasını ve bu hastalıklara karşı bireyin bağışıklık sisteminin hastalığa karşı hazır olmasın sağlayan biyolojik materyaldir. Aşılar, hastalığa neden olan patojenin zayıflatılması, öldürülmesi ya da bazı bölümlerinin kullanılmasıyla oluşturulabilir.

Dünyada aşı uygulamaları 19. yüzyılda başlamakla birlikte aslında tarihçesi eskiye dayanır. Çin’de 11. yüzyılda çiçek hastalığı olanlardan alınan materyallerin şimdi Variolasyon olarak adlandırdığımız bir yöntemle hasta olmayanlara verilerek koruyuculuk sağladığı ve bu yöntemin biz Türkler aracılığıyla Anadolu’ya geldiği, İstanbul’da 17. yüzyılda bu yöntem kullanılarak çocuklara aşı yapıldığı kayıtlara geçmiştir. Dönemin İngiltere elçisinin eşi Lady Mary Montegue 1717’de ülkesine yazdığı mektupta bu yöntemi tanımlamış ve ülkesinde de uygulanmasın sağlamıştır.

Aşının dünya tarihindeki ilk önemli başarası ise Louis Pasteur’ün kuduz hastalığına karşı geliştirdiği aşı ile kuduz bir köpek tarafından ısırılan çocuğun yaşamının kurtarılmasıdır. Günümüzde kuduz aşısı için bile uygulanmasın diyebilen geri kafalıların çok da anlayamayacağı gelişmelerdir bunlar.

Aşı tarihi ve Türkiye’de aşı çalışmaları haftaya. Kalın sağlıcakla.