Geçen hafta bakteriler ve insan arasındaki ilişkiye şöyle bir değinmiştim. Aslında ciltler dolusu kitaplara konu olacak böyle bir ilişkinin küçük bir köşe yazısına sığması elbette olanaklı değil. Ancak bu tür köşe yazılarının temel amacının bir konuya dikkat çekmek olduğu düşünülürse umarım burada yazılanlar birileri için uyarıcı olur.
Fleming’in penisilini bulması ile başlayan antibiyotik çağının hem insanların ortalama yaşam süresini uzattığını hem de bakteriler ile insanlık arasındaki ilişkiyi insanlık yararına değiştirdiğini belirtmiştim. Antibiyotikler öncesi günümüzde bize basit gelen bir çok infeksiyon hastalığı ne yazık ki ölüm ile sonuçlanıyordu. Örneğin zatürre olarak bildiğimiz pnömoni ya da anlaşılır adı ile akciğer infeksiyonu. Hastaya tanı konuyor, hastaneye yatırılıyor, tüm destek tedavileri veriliyor hatta infeksiyona yol açan Streptococcus pneumonia bakterisi izole ediliyor buna karşın antibiyotik olmadığından hastaların önemli bir bölümü yaşamını yitiriyordu. Penisilin ile beraber bu hastalar tedavi edilmeye ve hastaneden sağlıkla taburcu edilmeye başlandı. Elbette yine yaşamını yitirenler oluyordu ama ölüm oranları birden bire insanları şaşkınlık içinde bırakacak şekilde düşmeye başladı. Bu bir devrimdi.
Peki bu duruma bakteriler seyirci mi kalacaktı? Elbette doğanın evrim kuralı devreye girdi ve bakteriler antibiyotiklere geçirdikleri mutasyonlar ile direnç geliştirmeye başladı. Bunu ilk fark edenlerden biri yine Fleming oldu. Nobel ödülü töreni sırasında yaptığı konuşmada antibiyotiklerin kontrolsüz kullanımının antibiyotik direncine neden olabileceği konusunda insanlığı uyardı. Bu durum aslında evrimin doğal bir süreciydi. Bir canlı genetik aktarımını sürekli kılmak ve türünün devamlılığını ister. Bakteriler de türlerinin devamı için kendilerini yok etmeye odaklı insanlığa bir ders vererek insanlığın bulduğu her antibiyotiğe karşı çeşitli yollarla direnç geliştirmeye başladı. Bulduğumuz her antibiyotik sonrası direnç gelişimi hemen onun ardından geldi. Ve antibiyotik çağının başladığı yüz yıl öncesinden günümüze bulunan onlarca antibiyotik günümüzde bazı bakterilerin oluşturduğu infeksiyonları artık tedavi edemiyor.
Dünya Sağlık Örgütü bu konuda ciddi uyarılar yayımlıyor. Nitekim, 2019 yılında 5 milyona yakın insanın antibiyotiklere dirençli bakteriler nedeniyle yaşamını yitirdiği düşünülüyor. Bu sayının 2050 yılında 10 milyon olması bekleniyor. Geçirdiğimiz Covid-19 pandemisi sırasında resmi verilere göre 7 milyona yakın insanın yaşamını yitirdiği göz önüne alındığında yıllık 10 milyon insanın yaşamını yitirmesi demek aslında yeni bir pandeminin eşiğinde olduğunu anlamış oluruz.
Dirence yol açan, günlük yaşamda dikkat etmediğimiz öylesine davranışlar var ki. Bunlara uymak bile bakterilerin antibiyotiklere direnç gelişimini belki engelleyemez ama bu süreci yavaşlatabiliriz. Bu bizim elimizde. Neler yapılabileceği veya yapmamız gerektiği bir sonraki yazıda.
Kalın sağlıcakla.