Avusturyalı yazar Peter Handke’nin annesinin intiharı üzerine yazdığı romanı Mutsuzluğa Doyum’u okuyorum soluk almaya bile çekinerek. Acı ve matem her satırda öyle yoğun ki, sanki bir an gülümsemeye kalkışsam saygısızlık edeceğim bu yasa. Ama hissettiğim kaygı bunun ötesinde, biliyorum. Her iyi romanda olduğu gibi, okuduklarım beni kendi içime gömdüğüm kedere götürüyor. Mutlu olmak bir başkasına bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir, öyleyse kendi masalımızı kendimiz yazmalıyız, cümlesini bana söyleten o günlerin hüznüne kayıyor zihnim. Neden ölüyoruz sorusundan daha esaslı bir soru var oysa: Nasıl yaşamalıyız?

Mutlu Olmak Bir Başkasına Bırakılamayacak Kadar Ciddi Bir İştir

Zaman çok acımasız, yaptığınız tüm hesapları çöpe atabiliyor bir hamlesiyle. Takvimlerden silmek istediğiniz günler olabiliyor yaşamınızda; hiç yaşanmasaydı, dediğiniz. Ama bundan daha beteri, yaşamak için şansınız varken, elinizin tersiyle ittikleriniz ve pişmanlık kapınızı çaldığında tutmak istediğiniz elin artık orada olmaması… Oysa hayat, gerçekler kadar basit. Doğuyor ve ölüyoruz. Yaşamımız iki tarih arasında geçip gidiyor. O aralığa ne sığdıracağımız bize bağlı. Unutmayın, yapılan kötülük yapanın yanına asla kar kalmıyor ve maddi tatminlerin, alkışların geçiciliği kalbi çabuk yoruyor. Evrenin adaleti asla yanılmıyor. Bugün gözyaşı döktüğünüz şey, yarının sevinci olabiliyor. Bugün kalbinizi derinden kıranlar sizi ileride karşınıza çıkacak doğru insanı anlamanız için hazırlamış olabiliyor. Evrende tesadüfler yok, öyleyse evrenin kendisi en büyük tesadüf olurdu. Fakat Einstein’ın da dediği gibi, Tanrı zar atmaz. Size farklı birçok yol sunuluyor, hancı belli, yollar çeşitli ama yolcular sizin yolu tamamlamanız için sadece birer elçi. Siz ne iseniz, yolunuz da o…

Deneyimledikleriniz size dair. Kimi seviyorsanız aslında o olmak var kaderinizde. Doğru yola yanlışlardan geçerek gidilebilir ama yanlış bir yolda ne kadar doğru davransanız boştur. İşte bu yüzden insan önce kendi kalbine bakmalıdır. Bana evrenin sırrını bir cümlede açıkla deselerdi, seçeceğim cümle şu olurdu: “Men arefe nefsehu-fekad-arefe Rabbehu.” Kendini bilen -doğrusu- Rabbini bilir. Belki de bu sebeple usta ozan Neşet Ertaş, kendinden utanmayan yeryüzünde kimseden utanmaz, demişti.

Vicdan En Esaslı Ustadır

Mevlana’nın da hatırlattığı gibi, bütün bilimlerin özü, ben kimim ilmini bilmektir. Ne de olsa hakikati bilen, ona giden yolu da yüreğine tutunarak bulabilir. Peki ama sizin hakikatiniz ne? Hep eleştirdiğiniz bu dünya düzenine bir çomak sokmak için ne yaptınız? Sistemin çarkındaki bir dişli olmaktan öteye gitmeden kimi ya da neyi kötüleyebilirsiniz? Ne de olsa sevmek, eylemdir… İyilik seçilen bir davranıştır, tıpkı kötülük gibi iyiliğin de içinde bilinç olmalıdır. Vicdan en esaslı ustadır hayatta. Er geç dersi öğretir. Öğrenci hazırsa, öğretmen ortaya çıkacaktır. Hazır değilse, hayat onu hazır hale zaten getirecektir. 2024 sizi nelere hazırlıyor peki? Arzuladıklarınız için eyleme geçmek için ne bekliyorsunuz ya da?