Yol ayrımında insan ya kendisi değişir ya yolu değiştirir. Hayatlarına sahip çıkamayan, mutlu olma şanslarını ellerinin tersiyle iten kişilere saygı duyamıyordum. Tek bir yaşamımız var ve onu şekillendirmek aslında bizim elimizde. Hiçbir zaman da geç değil bunun için üstelik. Neden insanlar bu basit gerçeği göremiyor? Hep kolay yolu, dikensiz bahçeleri, dümdüz yolları seçip hangi büyülü mutluluğa talip olabilir ki insan?

Sevmedikleri insanlarla aynı yastıkta tükettikleri ömürleri, inanmadıkları işleriyle gerçek bir anlam üretemeden yaşadıkları hayatları var. Belirsizlik bazı insanların tahammül edebileceği bir şey değil, onlar alacakları riskin karşılığında garanti talep ediyorlar. Oysa hayat, hiçbir teminatı kabul etmez, diye yazmıştım Âşıklar Gece Ölür romanımda.

Yaşamlarından sürekli yakınan ama değiştirmek için hiçbir şey yapmayan insanlarla dolu etrafımız. Ne bir sorumluluk alan ne de diğerlerinin hayatını bir parça güzelleştirmek, kolaylaştırmak için adım atan bu tarz insanlar iş yapmaya çalışan, üretken insanları da olumsuz etkiliyor, aşağı çekiyor üstelik. En güzeli, bu tip kişileri hızlı fark edip belli bir mesafede durmak ve kulakları gerektiğinde kapamak… Yoksa doğru düzgün iş yapmak, yaratıcı, devrimci bir fikri hayata geçirmek mümkün olmazdı doğrusu.

Hayatı seyredenler ve hayatı yaşayanlar şeklinde insanı iki sınıfa tasnif eden değerli hocamız Engin Geçtan, yaşamak için durup düşünmek ve sorun üretmek yerine hayata karışmayı salık verdi. Birinci gurupta hayatı seyredenler, diğerlerini eleştirmek ve yollarına taş koymakla da meşguldür üstelik. Çünkü sizin başarınız ona kendi yetersizliğini ve tembelliğini hatırlatır ve bu pek de hoşuna gitmez. İnsan kendi gerçeğine oldukça kördür ne de olsa. Ne dersiniz?