“Güven duymak için, güvenilir bir insanla güven duyabilir bir insanın karşılaşması gerekiyor. Birisinin olması yetmiyor. Böyle bir karşılaşmayı kaçırmamak gerekiyor. Çünkü bazen yanından geçebiliyoruz.”, diyor usta felsefeci Ioanna Kuçuradi.
Hayat yanından geçip gittiğimiz küçük mutluluk anlarıyla dolu belki de. Bu da bizlerin mutluluğu çok yüksek bir duygu sanmamızla ilgili. Oysa sürdürülebilir bir hal değildir mutluluk hali; gelir ve geçer. Bunun farkında olmazsanız gittiği an büyük bir hüsrana kapılırsınız.
Şaman’a sormuşlar “Zehir nedir?” Yanıtı şöyle olmuş: “İhtiyacımızdan fazla olan her şey zehirdir. Bu, güç olabilir veya tembellik, yiyecek, ego, hırs, ihtiras, kendini beğenmişlik, korku, öfke, kıskançlık ve hatta iyi niyet bile olabilir.”
Doğayla vakit geçirdikçe, onu izleyip öğrendikçe dengenin önemini daha iyi kavrıyor insan. Bu dünyaya niye geldik sorusuna yıllar önce bir romanımda şöyle yanıt vermiştim ben de: Şahit olmak için, bu görkeme eşlik etmek için… Öyle ya da değil; sonuçta buradayız ve daha iyi yaşamın yollarını arıyoruz hâlâ. Oysa gözümüzün önünde…
İnsanın dünyadan beklentisi, dünyanın insandan beklentisinden fazla. Sorun burada başlıyor. Tarih tekerrür ederken insan bunu görmekten aciz mi; uzağa değil hep yakına ve kendine baktığı için mi böyle peki? Eski savaşların galipleri her zaman en iyi komutanlara ve silahlara sahip olan ordular değil, çoğu kez yalnızca düşmanlarına bulaştıracak en berbat mikropları taşıyanlardı. Dracula’nın gerçek hikayesini anlattığım Yalancılar ve Sevgililer romanımda, Fatih Sultan Mehmet’in ordusunu yenmek için Dracula’nın da mikroplardan, virüslerden nasıl yararlandığını, Osmanlı ordusunu nasıl zor durumda bıraktığını anlatmıştım. Bu eski bir gerilla taktiği aslında, gözükmeyen en etkili silah. Mesela Korona konusuna hiç bu gözle baktınız m?
Tarihi iyi okumak gerek. İnsan her zaman insandan kaynaklı sorunlarla boğuşuyor, ne yazık ki bunun sadece farkında değil.