Yaz sezonunun tam ortasındayız. Sosyal medya mecraları, sahillerimizden yükselen renkli görüntülerle dolup taşıyor. Ancak bu görüntülerin arka planına biraz daha dikkatli bakıldığında, gözlerden kaçmayan çarpıcı bir gerçeklik kendini gösteriyor: Antalya, Fethiye ve Marmaris başta olmak üzere gözde turizm merkezlerimizde hizmet kalitesi her geçen gün biraz daha düşüyor. Ne yazık ki bu düşüş artık münferit olaylarla açıklanamayacak kadar yaygın bir hale gelmiş durumda.
Son günlerde sosyal medyada viral olan paylaşımlar, müşteriye yapılan saygısız muameleleri, hijyen sorunlarını, fahiş fiyatlandırmaları ve yetersiz altyapıyı gözler önüne seriyor. Öyle ki bir kahveye ödenen astronomik ücret ya da müşteri ilişkilerinde saygı sınırlarını aşan çalışan davranışları artık sadece magazin konusu değil; Türkiye’nin turizm imajına doğrudan zarar veren, stratejik bir soruna dönüşmüş durumda.
Turizm, ülkemizin en önemli döviz girdilerinden biri. Kültürel zenginliğimiz, eşsiz doğamız ve tarihi mirasımız, bizi bu alanda rakiplerimizden ayıran büyük avantajlar sunuyor. Ancak bu avantajlar, kaliteli hizmet anlayışıyla desteklenmediği sürece sürdürülebilir olmaktan çıkıyor. “Bir kere gelsin yeter” mantığıyla hareket eden, günü kurtarma anlayışında olan işletmeler, sadece kendi itibarlarını değil, tüm ülkenin algısını zedeliyor.
Bu noktada yerel ve merkezi yönetimlerin denetim rolü hayati bir öneme sahip. Turizm bölgelerinde faaliyet gösteren işletmelerin hijyen, fiyatlandırma, personel eğitimi ve müşteri memnuniyeti gibi konularda düzenli ve ciddi bir şekilde denetlenmesi artık kaçınılmaz.
Turizmi salt bir gelir kalemi olarak görmek yerine, stratejik bir prestij unsuru olarak ele almak zorundayız.Ayrıca, yerel yönetimlerin turizm alanlarında altyapı hizmetlerini güçlendirmesi, kent estetiğine ve çevre düzenlemelerine daha fazla önem vermesi gerekiyor. Kaldırımı kırık, sokakları çöplerle dolu bir tatil beldesi, ne kadar doğal güzelliğe sahip olursa olsun ziyaretçisine güven vermez.
Sosyal medyanın bu denli hayatımızın merkezinde olduğu ve aktif kullanıldığı bir dönemde; özellikle yabancı turistlerin yaşadığı olumsuz deneyimleri bu mecralarda paylaşması Türkiye’ye dair binlerce kişide yeni önyargılar yaratabilir. Bu zincirleme etkiyi görmezden gelmek, gelecekte turizmde yaşanacak büyük kayıpların habercisi olacaktır.
Artık “ne verirsek gider” devri çoktan kapandı. Eğer dünya turizm liginde kalıcı olmak istiyorsak, önce kendi evimizin içini düzene sokmalı, kaliteden taviz vermeyen bir hizmet standardını ülke genelinde yerleştirmeliyiz.Aksi takdirde turizmdeki büyüme hikayemiz, ne yazık ki kısa süreli bir illüzyondan öteye geçemez.