Siyasal iletişim ülkemizde, ağzı iyi laf yapan, bir siyasetçinin dedikodusunu diğer siyasetçiye aktarmak olarak algılansa da ; verilmek istenen bilginin siyasetçiler ile seçmen arasında medya vasıtasıyla aktarılması olayıdır. Siyasal iletişim stratejilerinin ilk adımı bu sürecin tasarlanmasıdır. Tasarlanan stratejilerin seçim sürecinde hayata geçirilmesi ise 2. adımdır. Seçim kampanyası ile eşzamanlı bir şekilde ve kampanyanın siyasal iletişimin etkisinin ölçülmesi ile bu aşamalar tamamlanır. Hedef kitleyi ikna ederek arzu edilen şekilde oy verme davranışına yönlendirebilmek siyasal iletişimin esas amacıdır. Siyasal iletişimin süreçlerinin gerçekleşebilmesi için siyasi sistemin siyasal iletişim süreçlerinde yer alan hükümet, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, baskı grupları, çevreci gruplar ve kamusal alana etki etmek isteyen farklı oluşumlara göre hazırlanması gereklidir. Sadece kendi seçmenine göre hazırlık yapan kaybeder. Kaybettiğini de son 20 senedir görüyoruz.
1991 seçimleri öncesi Fransız reklamcı Jacques Seguela’nın, ANAP için profesyonel bir seçim kampanyası yürütmüştü. Ancak kampanya beklendiği gibi büyük bir başarı ile sonuçlanmadı. Seçimden ikinci parti olarak çıkan ve önceki genel seçimlere oranla bir hayli oy kaybeden ANAP, kendi ruhunu tanımayan, kendi seçmen kitlesini bilmeyen kişilerin hazırladığı kampanya ile başarısız olmuştu. Öncelikle duygularla profesyonelliğin karışmaması gereken ticaret hayatında bu kural siyaset için geçerli değildir.
AK Parti’nin “Durmak Yok Yola Devam” sloganı ile başladığı yola, güven ve istikrar çıktı. İcraatlarını ise “yol” ve “yürüme” metaforlarıyla ifade etti. Diğer kampanya dönemlerinde “Her şey Türkiye için”, sloganlarıda çok etkili oldu. Sloganların temelinde hep ekonomik istikrar, toplumsal beraberlik, gelecek hedefi, umut vurgusu, güvenlik-özgürlük dengesi çerçevesinde hazırlanmıştır. Son Başbakanlığı sürecinde Recep Tayyip Erdoğan, “Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet” anlayışını siyasetin özüne yerleştirdi. İnsanımızı yüceltmek, ülkemizi kalkındırmak, devletimizi güçlendirmek inancı ile partinin sosyal politikasının merkezine Erdoğan’ın konuşmalarında da sıklıkla ifade ettiği “millete ait olanı millete vermek”, “kimsesizlerin kimsesi” olmayı koymuştur.
2011 genel seçiminde “Aynı yoldan geçmişiz biz, aynı sudan içmişiz biz” sözleriyle ile büyük bir çıkış, büyük bir enerji ve patlama yaşandı. Çünkü, güçlü bir duygusal etki ile duygulara hitabeden bir dille birlik-beraberlik vurgusu yapılmıştı. İşte duygularla profesyonelliğin birleştiği yerdir burası. Bu ruh ile kampanyalar hazırladı Rahmetli Şehit Erol Olçok. Allah rahmet eylesin. Halen yokluğu hissediliyor.
John Keane’e göre, siyasetin yarısı imaj oluşturma, öteki yarısı ise olgular ne olursa olsun insanları o imaja inandırma sanatıdır. Dilin propaganda gücü de buradan gelir. Dil iyi kullanılırsa, bu ister yazım dili ister konuşma dili olsun siyasal ve ideolojik bir silaha dönüşür.
2028 seçimlerinin en büyük kilit noktası ise Siyasal İletişimi doğru yapan, reklam kampanyalarını doğru konumlandıran kazanacak. AK Parti’yi bekleyen en büyük tehlikelerden birisi ise bürokrasi. Fetö kırıkları, istifa eden, ihraç olan vekillerin atadığı bürokratlar, kendisini saklayan kriptolar ile yola devam etmesi mümkün gözükmüyor.
Atay’ın “Tutunamayanlar’da çizdiği bürokrasi dünyası da insana yabancıdır; memurlar yaşamı insanın burnundan getirmek için görevlendirilmiş gibidirler: “Bir işin nasıl yapılacağından çok nasıl yapılmayacağını gayet iyi bilirler. Gerçek olumsuzluğun sultanıdırlar.”
Siyaset “karar alır” bürokrasi “uygular” düşüncesi, özellikle 2. Dünya Savaşından sonra geçerliğini yitirmeye yüz tutmuştur. Günümüz toplum yapısında bürokrasi ile siyaset arasında kesin bir çizgi çizmenin imkanı yoktur. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde iki sistemin birbirine daha yakın olduğu gözlenmektedir. Türkiye’de bazen siyaset bürokrasiyi bazen de bürokrasi siyaseti etkilemektedir. Başka bir ifadeyle, bürokrasi siyasallaşmakta siyaset de bürokratikleşmektedir.
Halk arasında “burası devlet dairesi”, “kanunlar böyle emrediyor”, “ben devlet memuruyum”, “bugün git yarın gel” şeklinde olumsuz bir anlayışı ifade eden bürokrasi, kimilerine göre verimsizlik, kuralcılık, kırtasiyecilik ve sorumluluk almaktan kaçmanın genel adı olarak tanımlanmaktadır.
Milli Eğitim, Sağlık bu işlerin başında geliyor. Oylar okullarda kullanılıyor, oy kullanan vatandaş gece acilde karar veriyor hangi partiye oy atacağını.