Hiç düşündünüz mü; bazı yemekler vardır, sadece midemizi doyurmaz, çocukluğumuzu, anılarımızı, sofradaki kahkahaları da doyurur. İşte benim için o yemek mücverdir. Ama öyle her elde edilen tariften çıkan değil… Annemin tavada kızartırken kokusuyla tüm mahalleyi mutfağa çağırdığı, tabakta asla artmayan mücver.

Şimdi gelin, size sadece bir tarif değil; mutfakta saklı küçük sırları anlatayım. Çünkü mücver yapmak sadece kabak rendelemek değildir.

Önce kabaklar… İncecik rendelenir ama suyunu sıkmazsanız, tavaya düşen harç daha pişmeden dağılır. Dereotu olmadan olmaz, ama dereotunu çok kaçırırsanız yemeğiniz “salata”ya döner. Yumurtayı çok koyarsanız “omlet”, unu çok koyarsanız “kek” olur. Yani denge ister. İşte o dengeyi tutturan kadın, sofrada herkesin bir tane daha istediği kişidir.

Ben size ölçü vereyim mi? Vereyim ama bilin ki asıl tarif, annenizin el ölçüsünde saklıdır:

3 kabak,

2 yumurta,

4 yemek kaşığı un,

Bir tutam dereotu, maydanoz, yeşil soğan,

Tuz, karabiber… Ve elbette kızgın yağ.

Altın kural mı? Tavaya attığınız ilk mücver biraz yanacak, biraz dağılacak. Çünkü o, sizin “ısınma turları”nızdır. İkinciyi yaptığınızda anlayacaksınız: Mücver aslında sabır işidir.

Bugün dışarıda “kabak köftesi” adıyla havalı menülere giren, sağlıklı beslenme listelerinde “fırın versiyonu”yla kendine yer bulan mücver, bizim mutfağımızda her zaman mücverdi. Yanında yoğurtla, sıcak yaz akşamlarının en ferah yemeği…

Peki size soruyorum: Bir yemek, bu kadar basit malzemeyle bu kadar lezzetli olabilir mi? İşte mutfağın mucizesi burada: Mesele malzemede değil, sevgide.

Benim annemin tabağında mücverin sırrı buydu. Peki siz, kendi mücverinize hangi sırrınızı katacaksınız?