İftira, Gıybet ve Yalan üç kardeştir. Hatta, üçüz bile diyebiliriz. En saf kardeş gıybet, en haşarı kardeş yalan ve sinsi kardeş de yalandır. Çok iyi anlaşan bu kardeşlerin arasından su sızmaz. Aynı kaynaktan beslenen bu üç kötü huylu kardeş; dillerde masumiyet kisvesiyle dolaşsa da, arkalarında nice yürek yakar, nice dostluğu harap ederler.
Her şey, gıybetin sohbeti başlatmasıyla başlar. Konu uzayıp derinleştikçe devreye yalan girer, konuyu “renklendirir”, merak uyandırır. Son darbeyi ise iftira indirir. Böylece; gıybetin açtığı masum bir sohbet, kibrit gibi yanıp alev alır, yalanla körüklenir ve iftira ile kül olur.
Gıybet, bir kimsenin arkasından, duyduğu zaman hoşuna gitmeyecek sözler söylemektir. Bir kimse hakkında söylenen davranışı gerçekten yapıyorsa, bahsedilen özellikleri taşıyorsa, gıybeti yapılmış olur, aksi takdirde kendisine iftira edilmiş olur. Yani arkasından konuştuğun doğru olsa bile, arkasından konuştuğun kişi bundan hoşnut olmayacaksa o konuşma gıybettir. Günümüzde bu büyük günah, çoğu zaman önemsiz bir sohbet gibi görülüyor. Ancak Kur’an ve hadislerde ağır uyarılarla bildirilmiş olmasına rağmen, ne hutbelerde hakkıyla anlatılıyor ne de din derslerinde yeterince yer buluyor.
Gıybet, özellikle ticaret, siyaset ve bürokraside sinsice kendine yer bulur. Ayak kaydırmanın, rakip alaşağı etmenin ilk adımı olarak kullanılır. Ardından yalan eklenir; olay abartılır. Nihayetinde iftira sahneye çıkar. Böylelikle yalan ve iftira ile rakibe operasyon çekilerek rakipten kurtululur. Dünyada geçici bir galibiyet ve mutluluk kazanılır. Tabi bu söylediklerim ALLAH inancı olan ve inandığını iddia eden kesim için. Diğer dinlerde de olan bu kural, mensup olduğu dini yaşamayan ama ahlaki kurallar taşıyanlar içinde bir sınır ve kişilik meselesidir. Aslında gıybet, iftira ve yalan yarım din yaşayanların en büyük silahıdır.
En çok kullanılan ithamlar şunlardır:
Gıybetin genel sebepleri arasında genellikle şu 7 neden olur. Kızgınlık, kin beslemek, intikam, hoşça vakit geçirip eğlenmek, rakiplerini gözden düşürmek, kendi kusurlarını örtebilmek için başkalarının kusurlarını öne sürmek ya da başkalarının eksiklerini açığa çıkararak kendi üstünlüğünü göstermek ve kıskançlık
Dedikodu sadece bununla da sınırlı kalmaz. Koğuculuk diye isimlendirilen, insanlar arasında laf getirip götürmeye dayanan bir davranış olarak üçüncü taraf hatta daha başkaları arasında yayılarak genişleyebilir. Koğucular ayette, "meşşain bi nemim" diye ifade edilmişlerdir. "Meşşain bi nemim" yani bazı insanlardan diğerlerine aralarını bozmak niyetiyle söz taşıyan kimse demektir.Koğuculuk yapanlar, ara bozmak için insanların birinden diğerine laf götürürler. Bu davranış insanları birbirine düşürür, kardeşi kardeşe düşman eder, yakınlık ve dostluk bağlarını koparır, bireyler arasında güvensizlik yaratır.
Mesela İslamda zina için ; gözüyle görmüş dört şahidi gösteremeyen bir insan, bir erkek veya kadın hakkında zinâ isnat etmek, en kötü günah ve en zâlimâne bir cinayet ve yaşamı zehirlendiren hıyanettir olduğunu Nur Suresinde; o kadar şiddetle göstermiş ve vicdan sahibi olanları titretir şekilde anlatmıştır.Zina olayını, gözüyle görmüş dört şahidi gösteremeyenin ebedî şehadetlerini kabul etmeyiniz. Çünkü yalancıdırlar derken gözüyle görmüş dört şahidi kim gösterebilir?
İslâm dini, insanların birbirinin hukukuna saygı beslediği, şeref ve haysiyetlerin korunduğu huzurlu bir toplumu gaye edinir. Dolayısıyla ferdin ahlaki eğitimine büyük önem verir. Dedikodu ile başlayan, yalan ve iftira ile giden bu davranıl bozukluğu basit ruhlu insanların eğlencesidir. Dedikoducu olmaları sebebiyle Kuranı Kerimde bu insanları; hümeze, lümeze gibi isimlerle nitelerken, hem yüze karşı hem de arkadan yapılan dedikoduyu sözlü dil ve beden dili kullanılarak yapılabileceğine dikkat çekmiştir: "(İnsanları) diliyle çekiştiren, kaş ve gözüyle işaretler yapıp alay eden her fesat kişinin vay haline!
Hümeze; insanların şahsiyet ve namusuna dil uzatan, hafife alarak, alay ederek onları inciten, bir kimseyi yüzüne karşı sözlü olarak açıktan kötüleyen, insanların etini yiyen yani gıybet ederek ayıplayıp kınayan anlamına gelir. Lümeze ise; insanlara kulp takan, kaş göz işaretiyle birini başkalarına göstererek hakir gören, bir kimseyi arkasından kötüleyen yani gıybet eden, sadece beden diliyle değil, sözlü olarak çekiştirenlerdir.
Her insanın şeref ve onuru İslam tarafından koruma altına alınmıştır. Hiçbir kimsenin, bir diğerini töhmet altında bırakması, ayıplarını araştırıp sonra da bunları yaymak suretiyle insan onur ve haysiyetini zedelemesi dinen caiz değildir. Böyle yapmak İslam’da yasaklanmış ve gerekli müeyyideler konulmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’de “Zannın çoğundan sakınınız” buyurularak kötü zann, “(Birbirinizin ayıplarını araştırmak suretiyle) tecessüste bulunmayınız” âyetiyle tecessüs, “Bazınız bazınızı gıybet etmesin” âyetiyle de gıybet yasaklanmıştır. Böylelikle bu üç kavram vesilesiyle insan haysiyeti ve özel hayatı korunmuştur.
Şeyh Sadi-i Şirazi divanında ‘’İçki içti, sarhoş oldu, o içki onu ele verdi, yalpalayarak yürüyor besbelli günah işlemiş. Peki, haram yiyen de sarhoş olsaydı, gıybet eden de
sarhoş olsaydı, iftira atan da sarhoş olsaydı, suizan yapan da sarhoş olsaydı, zulmeden de sarhoş olsaydı, sen sokağa, çarşıya, pazara çıktığında kimseyi ayık göremezdin. Onun günahı, onu ele veriyor.’’ Diyerek aslında bir şiir gibi ders verir.
Dedikodu olan bir ortamda iseniz şu ayetler aklınızda bulunsun ki, ona göre davranın.
De ki: “Dindarlık derecenizi siz mi Allah’a bildireceksiniz? (Allah sanki bunu bilmiyor da sizin iddianıza mı bakacak?) Halbuki Allah bunu bildiği gibi, göklerde ve yerde ne varsa bilir. Evet, Allah her şeyi hakkıyla bilir.” Hucurât 16
Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın. Kiminiz kiminizi gıybet etmesin. Hiç sizden biriniz ölmüş kardeşinin cesedini dişlemekten hoşlanır mı? İşte bundan hemen tiksindiniz! Öyleyse Allah’ın azabından korkun da bu çirkin işten kendinizi koruyun. Allah tevvabdır, rahîmdir (tövbeleri kabul eder, merhamet ve ihsanı boldur). Hucurât 12
Ey iman edenler! Sizden hiçbir topluluk bir başka toplulukla alay etmesin. Ne mâlum? Belki alay edilenler edenlerden daha hayırlıdır. Birbirinizi karalamayın. Birbirinize kötü lakaplar takmayın. Hucurât 11
Ey iman edenler, herhangi bir fâsık size bir haber getirecek olursa, onu iyice tahkik edin, doğruluğunu araştırın. Yoksa, gerçeği bilmeyerek, birtakım kimselere karşı fenalık edip sonra yaptığınıza pişman olursunuz. Hucurât 6