Siyaset bilimi ve bu bilimin sentezinden çıkan olguları hayata geçirmeye çalışan siyasetçiler, bundan 500 sene önce Prens kitabı ile siyasetin ölçülerini belirleyen Makyavel’in izinden gidiyorlar. Oysaki; Nizamülmülk'ün ondan 300 yıl önce yazdığı Siyasetnamesini, İbni Haldun'un Mukaddimesini, İbni Sina'nın ve Farabi’nin fikirlerini ve verdikleri mücadeleyi bilmiyoruz?

Şeyh Ebebalinin, Osman Gazi’ye yaptığı tarihî nasihatin içinde şöyle güzel bir söz vardır: “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!” Devletin devamlı, güçlü ve kuvvetli olması vatandaşlarını huzur ve güven içinde yaşatmasına bağlıdır. Devletin vatandaşlarına bu huzur ve güveni sağlaması da adaleti sağlamasıyla ilgili bir durumdur. Hz. Ömer’in dediği gibi, “Adalet mülkün temelidir.” Burada mülkten maksat, hukuk vasıtasıyla sağlanan devletin hâkimiyeti ve sosyal düzendir. Hukuk ancak adalete dayanırsa hukuk olur. Oysaki bizim kültür, töre, ahlak, milli ve manevi değerlerimize göre Makyavel tarzı siyaset hiç uygun değildir. Makyavelizm ve Makyavelist tarz siyaset de şöyle durumlar vardır: Ahlaka karşı menfaati önceleyen yaklaşımı benimsemek; davranışlarında ve devlet yönetiminde siyasi ahlaktan uzak yaklaşımı benimsemek, amaca ulaşmak için her türlü araca başvurmanın uygun olduğunu benimsemek.

Machiavelli'ye göre, bir liderin gücünü koruması için halkı bölerek kontrol altında tutması gerekmektedir. İnsanları karşı karşıya getirerek veya aralarındaki ayrılıkları körükleyerek lider, kendi otoritesini güçlendirebilir. Bu taktik, günümüz dünya siyasetinde ve iş dünyasında da sıklıkla kullanılmaktadır. Machiavelli, siyasal düşünüşün laikleştirilmesi ve bilimselleştirilmesi gerektiğini savunurdu. Ancak, her ne kadar kiliseye karşı olan Machiavelli, laikliği savunmuş biri olsa da hükümdarın gerektiği zaman dini de alet olarak kullanması gerektiğini belirtmiştir. Amerikalı siyaset felsefecisi Leo Strausse ise; Machiavelli’nin “kötünün öğretmeni” olduğu düşüncesindedir. Çünkü Machiavelli, prenslere; adalet, merhamet, itidal, bilgelik ve insan sevgisi gibi; insanı insan yapan değerlerden kaçınmalarını, zalimlik, şiddet, korkutma ve aldatma gibi; metotları uygulamalarını salık vermektedir.

Karanlık üçlü psikolojide narsisizm, makyavelizm ve psikopatinin kişilik özelliklerini ifade eder. Kötü niyetli nitelikleri nedeniyle bunlara "karanlık" denir. Karanlık Üçlü; üç antisosyal kişilik özelliği olan narsisizm, makyavelizm ve psikopatiyi içerir. Kişilik psikolojisi alanında, Makyavelizm (bazen MACH olarak kısaltılır), manipülatiflik, ahlaka kayıtsızlık, empati eksikliği ve kişisel çıkarlara hesaplanmış bir odaklanma ile karakterize edilen bir kişilik özelliği yapısının adıdır.

İlahi irade yok sayılınca, Darwin'in "Güçlü olan zayıfı yok eder"; Makyavel'in "Amaç için her yol meşrudur" ve Nietzsche'nin "Vicdan ve merhamet; zayıfların güçlüleri aldatmak için uydurdukları duygulardır, acımak tuzaktır" düşünceleri geçerlilik kazandı. Bu düşünceler, insana özgü vicdanın ölümünü, güçlü olanın keyfi iktidarını ve iktidarını korumak için her yolun meşruluğunu savunan makineleşmiş bürokrasi diktatörlüğü getiriyordu.

Maarif Sisteminin öncüsü olup, Milli Eğitim Bakanı’nın bile feyz aldığı Nurettin Topçu, Kültür ve Medeniyet kitabında ‘’İmam-ı azam gibi büyük bir idealist, gerçek müslüman, zulme hizmetkar olmamak için Allah'a söz veren vicdanıyla mahkum olup da zindanda sopa altında can verdiği halde, sözde din adamları mütemadiyen her çeşit iktidarla uysallık senetleri imzalamasını veya hiç değilse susmasını bilen Şanso-Pansa'lardır, Makyavel'lerdir. Dünyada siyaset yapmayacak iki kuvvet varsa biri din, öbürü ilim olmak lazım gelirken, din ve ilim adamlarının siyasete gönül vermeleri, dünya hakimiyetini parmağındaki yüzük gibi kullanan Yavuz'ların, huzurunda eğildiği ilim ve din adamlarını, sonra en sefil vicdanlara uşak yapmıştır.’’ Der.

Siyaset… Kimi zaman umutlarımızı yeşerten, kimi zaman hayal kırıklıklarımızı derinleştiren bir güç. Ama en tehlikelisi, siyasetin gerçeği eğip bükme becerisidir. Çünkü siyaset, meleği şeytan gibi gösterir. Ve şeytanı, bir melek gibi süsler. Bir gün alkışladığımız birini ertesi gün lanetleyebiliyoruz. Dün hain dediğimize bugün kahraman diyoruz. Peki, bu değişim gerçekten bizim vicdanımızdan mı geliyor? Yoksa bize sunulan algılardan mı?

Düşünün, bir tiyatrodasınız. Işıklar açılıyor, sahne kurulmuş. Oyuncular rollerini oynuyor. Ama siz, perde arkasını göremiyorsunuz. Siyaset işte tam da böyle bir sahne: Gerçek arka planda, rol yapanlar ön planda. Gerçek, çoğu zaman en gürültülü yalanların arasında fısıldar. Onu duymak için sadece kulak değil, cesaret gerekir. Cesaretle bakmak gerekir perde arkasına, maskelerin altına, sloganların ötesine. Çünkü sessizlik, en büyük suç ortağıdır. Ve sorgulamayan zihin, en kolay yönlendirilen zihin olur.

Siyaset...
Bir kelime.
Ama içinde binlerce maske saklı.