> “İnanç, merdivenin tamamını görmediğinde bile ilk adımı atabilmektir.”
— Martin Luther King Jr.

Bu sözü hayatımın merkezinde yaşıyorum.
Bir otobüse mi geç kaldım? Öyle olması gerekiyordur.
Bir kaza mı yaptım? Belki de daha büyük bir şeyden korunuyorumdur.
Hayatın içinde olup bitenleri, bana verilmiş işaretler olarak görmeyi seçiyorum.
Çünkü inanmak, kontrol etmek değil; teslim olmaktır.

Tarih boyunca birçok insan bir hayale, bir insana, bir fikre inanarak sadece kendi hayatını değil, toplumların kaderini de değiştirdi.
Benim için bunun en güçlü örneği Mustafa Kemal Atatürk’tür.
“Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” sözü, yalnızca bir çağrının değil, inancın bir milleti nasıl ayağa kaldırabileceğinin göstergesidir.
İnanç, karanlıktan aydınlığa çıkmanın ilk adımıdır.

Hayatımız boyunca iyi ya da kötü, bir şeylere inanırız.
Ve inandığımız şeyler, onlara ne kadar yürekten tutunduğumuza göre şekillenir.
Ben de kendi hayatımda defalarca kez inandığım, umut ettiğim, hayal ettiğim şeylerin bir bir gerçekleştiğine şahit oldum.
Ama son zamanlarda fark ettim ki; inancın önünde korku varsa, o şey gerçekleşmiyor.

Ne demek istiyorum?
Bir başarı elde etmek istiyorum ama o başarıyla birlikte gelecek değişimden korkuyorum.
Bir hayal kuruyorum ama “ya olmazsa?” düşüncesi zihnimde yankılanıyorsa — işte o an inanç gücünü kaybediyor.
Çünkü korku, inancın sesini bastırıyor.

Artık biliyorum ki, eğer bir şeye inanıyorsam, ondan korkmamam gerekiyor.
Korkunun olmadığı yerde inanç saf hâlini buluyor.
Ve insan, kalbinden gerçekten istediği bir şeyi Tanrı’ya, evrene ya da hayata teslim ettiğinde, onun olmaması neredeyse imkânsız hale geliyor.

İnanç, görünmeyeni görmektir.
Ama ondan da öte, henüz olmamış olana kalpten güvenebilmektir.
Ve bazen bir adım atmak, tüm merdiveni çıkmaktan daha değerlidir.

“Sen, hâlâ korkularınla mı yaşıyorsun; yoksa kalbinle mi inanıyorsun?”