İnsanoğlu doğduğu andan öldüğü ana kadar, tıpkı bir kalp atışı gibi inişli çıkışlı bir çizgide yaşar. Hayat hiçbirimizin düz bir yolda ilerlemesine izin vermez. Her birimiz farklı sınavlardan geçeriz; kimi zenginlikle, kimi yoksullukla, kimi kayıpla, kimi başarıyla. Kimimiz sevilmeyi öğrenir, kimimiz kaybetmeyi. Ama hepimiz aynı bilinmezliğin içindeyiz.

Yarın neyle karşılaşacağımızı bilmeden yaşadığımız bu koca dünyada, aslında en önemli soru şudur: Ben, kendimin neresindeyim?

Hayata düştüğümüz anda tıpkı bir ağaç gibi büyümeye başlarız. Önce çiçek açarız, sonra meyve veririz. Dışarıdan bakınca ağacın hangi meyveyi vereceğini anlamak kolaydır ama insanın doğası bambaşkadır. Çünkü insan, her yaşadığı şeyle yeniden değişir. Ben hayatta aşılamalarla büyüyen bir ağaç gibiyim. Her deneyim bana yeni bir tat, yeni bir meyve kattı. Kimi tatlı, kimi buruk ama hepsi beni ben yaptı.

Zaman geçtikçe fark ettim ki; insanın kendine en uzak olduğu an, başkalarıyla en çok meşgul olduğu andır. Ne kadar çok dış dünyayı dinlersek, iç sesimiz o kadar kısılıyor. Oysa insanın en büyük yolculuğu, kendi içine yürüyebilme cesaretidir. Kendi düşüncelerini, korkularını, arzularını dürüstçe görebilmek… Çünkü insan, kendini tanımadan dünyayı anlayamaz.

Dışarıdan göründüğümüz kişiyle içimizde yaşadığımız kişi aslında aynı olmayabilir. Bazen başkalarının gözünde şekillenen bir benliğe dönüşürüz; insanların davranışlarımızdan, sözlerimizden yola çıkarak bizi yerleştirdiği kalıpların içine sığmaya çalışırız. Peki o kişi gerçekten biz miyiz?

Çevremizden duyduğumuz, öğrendiğimiz, “olması gereken” diye bellediğimiz tüm davranışların arasında, kendi sesimizi duyamaz hâle geliriz. Bu hayata gelirken gerçekten ne istedik? Bizim bu hayattan beklentimiz neydi? Ne yaptığımızda bu hayat bizi gerçekten mutlu eder?

Bir başkasının “Sen çok iyi bir insansın” demesi, bizi gerçekten iyi yapar mı? Yoksa biz o sözün arkasında saklanan onayla mı yaşıyoruz? Belki de asıl mesele, başkalarının bizi nasıl gördüğü değil, bizim aynaya her baktığımızda gördüğümüz yansımanın bize ne söylediği.

Belki de hayat, ne olduğumuzdan çok, neye dönüştüğümüzü anlamakla ilgilidir. Her yara bir aşı, her kırılma yeni bir dal. Ve gün gelir, geriye dönüp baktığımızda fark ederiz:
Biz aslında hep kendimize doğru yürümüşüz.