Hayatımızın mihenk taşlarından biridir şarkılar. Bence şarkılar, geçmişe dönmenin en güçlü yollarından biridir. Çeşitleri, ritimleri, dilleri farklı olsa da, herkesin hayatında kendinden bir şeyler bulduğu, aslında şiirin müzikle buluşmuş hâlidir. Bir şarkıyı duyduğunuzda, çocukluğunuzdan gençliğinize kadar bütün anılar bir film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçer.

Radyo ve televizyon,sinema bölümünden mezun olduktan sonra sık sık bana şu soruldu: “Televizyon varken neden radyo?” Çünkü ben görüntünün sahte ihtişamından çok, sesin içtenliğine inandım. Gerçek olmayan sahneler yerine, müziğin bana dans ettirdiği bir hayatı seçtim. Radyoda çalıştığım beş yıl boyunca şunu öğrendim: Görüntü gözlerinizi kandırabilir ama ses, doğrudan kalbinize dokunur.

Müzik stüdyosuna her girdiğimde bazen canlı kayıtlar, bazen de bizim seçtiğimiz şarkıların playlistleri beni bambaşka bir dünyaya götürürdü. Dünya dururdu, zaman benim istediğim yere evrilirdi. Siz şarkılardan fal tutarken, ben o şarkıları seçmekle meşguldüm.

Hayatımın her döneminde müziğin evrenselliğini hissettim. Anlamını bilmediğim şarkılarla bile yaralarımı sardım. Dünya kocaman ama aynı zamanda küçücük bir yerdi; adını bile bilmediğim bir ülkede çıkan bir şarkı beni kendime esir edebiliyordu. İşte bu yüzden, şarkılar bu dünyada insan emeğinin en güzel örneklerinden biri bence. Peki sizce, geçmişe dönmenin en güçlü yolu nedir: bir radyo şarkısı mı, bir televizyon sahnesi mi, yoksa sinemanın büyülü kareleri mi?